İlginç Bir Gün

Daniel yine oradan oraya gezip stres atıyorken yüzünde her zamanki gibi saf(!) gülümsemesi vardı. Onu adeta bir çocuk gibi gösteriyordu. Ama önüne gelen herkes kafasını çevirip bir kere ona bakıyodu. Savaşta deli gibi ordan oraya büyü sallayan Karanlık Lord şimdi çocuk gibi gülüyor ve oradan oraya koşuyordu. Ama Dan onları aldırmıyordu. Yoluna devam edip [hatta bazen bakanlara selam verip] gülmeye devam ediyordu.

Son durak Çatlak Kazan'dı. Üşüdüğü için ısınması gerektiğini düşünüyordu. Çünkü elleri fazlasıyla titriyordu. Hemen Çatlak Kazan'a daldı ve kendine bir ateş viskisi alarak masalardan birine oturdu. Ateş viskisinin en harika özelliği diğer viskinin aksine sıcak olmasıydı ve o kadar da iğrenç tatta olmamasıydı. Ateş viskisinden bir yudum alırken rahatladığını hissetti Dan, ısındığını. Boğazından geçen sıcak viskinin ısısı bütün vücuduna yayılmıştı sanki.

Viskisi bitince bir tane de vazgeçilmezi kaymak birası istedi, etrafı izlerken bir şeyler içmek iyi oluyordu. Sıkıntısını atmak için de iyiydi. Vakit geçiriyordu işte. Ama Bonnie'ye söz vermişti, fazla kaçırmak yok! Dan bir süre sonra sıkıldığını farkederek her zamanki gibi mırıldanmaya başladı:

"Zihnimin derinliklerinde yaptığım kazılarda onca yılın çöpleri yatılı
Onların içinde binlerce ölümsüzlük ölümü görmüş
Kaybettiğim gülücüğü gül demeti halinde koymuşlar oysa ki suratıma
Gömülü parmak izlerin omuzlarımda
Gözlerimde bir filmsin. Göz çukurlarımda uyuya kalmış bir bebeksin.
Bende ninninim uyu..."

Bu şarkıyı en son mırıldandığında Gina'nın yanındaydı. O günü asla hatırlamak istemiyordu Dan. Ama yine de güzel şarkıyı mırıldanmaya devam etti.

Tina o gün sakince Çatlak Kazan'a gitmiş ve bir viski söyleyerek rahat puslara yerleşmişti. Uzun süredir içki içmiyordu. Büyük bir görevden yeni dönmüş ve İngiltere'i çok özlemiş olmasına rağmen şu anda o narin muggleların gürültüsünü çekemeyeceğini biliyordu. Hafifce viskiyi kendine yaklaştırdı. Böylece yoğun alkol kokusunu içine çekebiliyordu. Kendinden geçmiş bir edayla göslerini kapadı. Etrafın hafif gürültüsüyle alkolün o narin kokusu birleşince Tina'nın başını döndüren bir akrışım oluşturuyordu. Ama buna aldırmadan o yopun kokuyu bir kez daha içine çekti. Ama tam mutlu bir şekilde gözlerini açacakken birahanenin o bilindik seslerine bir ses daha eklendi. Büyük bir kapı gıcırtısı birinin geldiğini bildirircesine haykırıyordu. Birahanedeki büyücüler kapıgıcırtısının arkasında ki isimle birden ilkildiler. Tina bu kişiyi görünce sinsice gülümsedi ve "Demek Lord hala etrafda." diye kendi kendine bir mutluluk belirtisi gösterdi. Lord kendine bakan bu şaşkın gözler arasında hemen bir masaya ilişti ve Tina gibi kendine bir Ateş Visky'si söyledi. Tina hafifce yerinden kalkacakken o garip baş dönmesini yaşadı ve geri pufa oturdu. Vinsiden bir yudum daha oldı. Başını döndüren her neyse o hastalığını bulmaya çalışırken bu viskiyi içmenin nkötü bir eşy olduğunu bilsede buna değiceğini düşündü. Bunları kendi zihninden arındırarak Lord'a yenidne baktı. Bu sefer bir kaymak birası söylemiş olan Lord kendinden beklenmeyen bir şekilde şarkı söyleyerek gülümsüyor ve etrafa gülücükler saçıyordu. Tina bu sefer hızla ayağa kalktı ve başının dönmesini tutarak Lord'un masasına ilerledi. İzin bile almaya tenezzül etmeden "Bir dahaki benden olsun." diyerek adamın karşısına oturdu.

Daniel masasına bir bayanın oturmasıyla gülücük saçmayı bırakıp

"Ah teşekkür ederim genç bayan ama tam tersi olmalı. İçkiler benden, ou Merlin! Gene mi!"

dedi başı dönerek. İçtiklerinin etkisi vardı elbette biraz. Sonra sırıtarak mırıldandı:

"Umarım Domuz Kafası'ndan tanışmıyoruzdur."

Daniel etrafındaki gözlere aldırmıyordu. Umrunda da değildi zaten. İçinden sadece, gereksiz bakışlar bunlar, diye geçiriyordu. Çünkü o da en az onlar kadar basit ve normal biriydi. Ama farkları vardı tabi. Hala şekerlemeye hayran olan bir çocuk gibiydi. Artık bu huyunu çocuklarına devretmeliydi.

Dan hala karşısındaki bayanın adını sormadığını farketti. Gülerek

"Pardon ben adını sormayı unutmuşum. Ben Daniel Jacob, DJ derler genelde bu ortamlardaki arkadaşlarım. Hmm bu arada başın dönüyormuş gibi bir halin var. Çok mu içtin? Bence kendine hakim ol. Çünkü geri dönüşü olmayacak şeyler olabiliyor. En yakın arkadaşınla yumruk yumruğa kavga etmek gibi, yaşadım ve asla önermiyorum."

diye bir şeyler geveledi. Uykusu vardı ve kaymak birası içiyordu. İçler acısı bir duruma düşmek istemiyordu yine[Leia tarafından kibarca kovulduğu gibi]. Yine de kaymak birasını zevkle içmeye devam etti. Umrunda değildi, zarar görmeyeceğini biliyordu. Çünkü mutlaka zarar gördüğünde gördüğü zararın iki katını yaşatırdı karşısındakine. Hali hep böyle olurdu...

Lord gülümsemesini keserek Tina'a baktı. Tina bu adamın nasıl olupda Lord olduğuna şaşırıyordu. Çok acınası bir hali var gibiydi. Elinden gelse Tina bu adama iyilik yapacaktı. O kadar acınası bir haldeydiki ölümle yaşam arasında gidip gelen hasta bile ondan daha iyi bir durumda olurdu. İçkilerin kensininden olduğusöyledi ama Tina onun parayı ödiyewne kadar sızacağına bahse girerdi. Ne kadarda savunmasız bir bebek gibi etrafda bu şekilde geziyordu. Lord olması çok saçma gibi geliyordu o an, ama Lord'du. Tina tam cevap verecekken adam Domuz Kafası'nda tanışıp tanışmadıklarını sordu. Tina hafifce gülğmseyerek;
"Ne yazık ki hayır!" dedi imalı bir biçimde. Hemen adam cevap verdiş ama verdiği cevap o kadar anlamsızdı ki Tina dinlemeye bile zor katlandı. Sinsice adama bakıp ona biraz daha yaklaştı. Etrafı kolaçan etti ve onlara bakan o meraklı yüzleri geri püskürtürmüş gibi bir bakış fırlattı. Büyücüler onu anlamış olacaktı ki hemen önlerini döndü ve hararetli bir muhabbete daldılar. Tina'da Lord'un kulağına hafif bir buhar bırakarak;
"Arkadaşım yanımda değil. Ama..." diyip sonunu getirmeden sarhoş olan adamın yüzünü kendine çevirerek;
"İstersen olabiliriz." diyip lafını tamamladı. Visky'den bir yudum aldı ve hafifce dudağında kalan ıslaklığı diliyle yaladı.

Dan gene gülümseyerek

"Bunu keşke daha uygun bir dille anlatsaydın. Çünkü kulaklarımdan huylanıyorum! Garip şeyler hissettiriyor, benden söylemesi..."

dedi ve kıkırdamaya başladı. Kesinlikle sarhoş olmuş gibi bir hali vardı. Farkında değildi, içtikleri ne kadar olmuştu? En son neyden bahsetmişti... Acınası göründüğünü biliyordu ama kızı uyarır bir ses tonuyla

"Sakın orda burda, Lord kulaklarından huylanan acınası bir çocuk!, falan diye laf etme. Bakma böyle durduğuma, iki gün daha uykusuz ve serseri gezebilirim. Ama dediğim gibi, en sonunda yine dostum James'la yumruk yumruğa bulurum kendimi. Ama madem arkadaş olduk, seninle yumruk yumruğa bulmayı tercih ederim. Çünkü James'ın ilk başta hissetmediğim o yumrukları çok sert. Suratım acıyor."

dedi. İçeceğinden biraz daha içtikten sonra bittiğini farketti ve garsona işaret ederek iki tane daha getirmesini söylemeye çalıştı. Beden dilini kllanmada iyiydi, gözleriyle bile anlatabilirdi bu durumu ki zaten garson ona dikkatle bakıyordu. Anlamaması mümkün değildi.

Lord karşısına geçmiş Tina'a bir eşyler anlatıyordu. Tina onu dinlemiyordu bile. O sırada aklında o yoğun alkol kokusu ve nasıl olupda bu admaın bu kadar sarhoş olduğu vardı. Kapının bir kez daha gıcırdayarak açılması Tina'ı düşüncelerinden koparıp Çatlak Kaza'nın kalabalık, tozlu masalarına geri dönmesini sağladı. İçeri bir adam girmişti. Ama Tina bu adama aldırmadan birer içki daha söylemeye çalışan adama baktı ve hemen yerinden kalkarak garsona gitti. Garonun kulağına;
"Bir oda ayarlayın iki kişilik olsun." dedi. Hafifce gülümsiyerek garsonun elindeki biraları aldı ve garosna hadi dercesine bir işaret attı. Hemen elindeki biralarla masaya geri döndü. Sarhoş olan adama bakarak;
"Hadi koca bebek gecemiz daha devam ediyor."
Biraları masaya bıraktı ve adamı kollarından tutup kaldırdı. Bir kolunu omzunun üstüne atarak biraları eline aldığı gibi gülümsedi ve;
"Ben bütün gece burda pineklemeyi düşünmüyorum." dedi sinsice. Hemen adamlar beraber gıcırdayan merdivenin basamaklarına teker teker bastı. Soluk soluğa kalmış bir biçimde yukarı çıktığında elinde bir anahtar ve iki bira duruyordu. Omzunun sütünde sarhoş bir adam ve aşağıda garip garip bakan büyücüler topluluğuyla '23' numaralı odayı arıyordu. Sessizlik arasından tiktak sesleri ynakılanıyor ve Tina'nın kulağının içinde büyüyerek onu çılgına çeviriyordu. Sinirle odayı buldu ve hemen kapıyı açtı. Sarhoş olan adamo odaya girer girmez yatağa bıraktı ve biralardan birini masanın üstüne koyup diğerinden bir yudum alarak yatakda yatan adama baktı.

Daniel ne olduğunu anlamamış bir biçimde bir yere çıkartılıyordu. Kendince mırıldandı:

"Hayrola komplo falan mı düzenlediniz?"

Ama ne kendisi duymuştu bunu ne de yanındakiler. Çünkü hem gevelemişti hem de sessizce söylemişti. Kafası allak bullaktı. Bir sürü ses yankılanıyordu. Sanki içkisine ilaç konulmuş gibiydi. Çünkü asla bu kadar çabuk sarhoş olmazdı. Olsa bile kafası bu kadar dağınık olmazdı.

Dan bunları düşünmeye çalışırken sırtının yumuşak bir zemine çarptığını hissetti. Bu çarpmayla da hemen gözlerini açtı. Karşısında birasından yudumlayan bir bayan görünce de sırıtarak

"Ah demek komplo değil. Komploysa bile hoş bir uğurlama olacak."

dedi. Yataktan kalkıp doğrlmaya çalıştı ama gerisin geri -sırt üstü- düştü. Her nedense çok yorgun ve endişeli hissediyordu..

Tina hafifce güldü. Elindeki bardağı masaya bıraktı ve yatağa ilerlerken "Ha... ha ... ha... büyük Lord'a da bak. Yerinden kalkamıyor bile." diyip güldü. Yatağın başına geldiğinde kendini yatağa bıraktı. Lord'un yanınba iyice uzandıktan sorna üzerindeki siyah montu üstünden çıkartıp yere attı. Sonra geri Lord'a dönüp adamın saçlarıyla oynamaya başladı. Oynarken hemen "Çok yazık. Küçük, minicik ölümyiyenlerin sensiz napar dimi? Yazık onlara." dedi. Tina bu işi çok sevmişti. O anda asasını çıkartıp Lord'un işini bitirebilirdi. Ama onu tutan bir şeyler vardı. Genede kendini tutamayarak ona biraz daha yaklaştı ve kulağına eğilerek "Sana bir sır veriyim mi? Aslında ben.... " dedi ama birden sustu. Onu öldürmesinde engelleyen bir şeyler var gibiydi. Nedenini bilmiyordu. Ama bu çok garipti. Genede Tina sorguşlamamaya karar verdi. Adamın montunun önünü açtı ve montu çıkarttı. MOntukendi montunun üzerine yere attıktan sonra adamın botlarını çıakrdı. Doğrularak masaya gitti. Masadaki biranın kalan kısmını kafasına diktikten sonra gülümseyerek yatakta ki adama baktı.

Daniel sanki bir anda güç bulmuş gibi yorgunlukla kapanan gözlerini açtı. Ayakları sanki boşlukta gibiydi çünkü botları ayağında değildi. Montu da yerde duruyordu, başka bir montun üstünde. Dan gülümseyerek yatakta doğruldu ve kafasını kaşıyarak

"Bir saniye parçalar yerine oturmaya başlayacak. Yani sızmış olduğum dakikaları henüz tam olarak hatırlıyorum. Neden buradayım? Mantıklı bir açıklaması var mı? Yoksa sadece eğleniyor muyuz?"

dedi. Sonra sadece sol kaşını havaya kaldırarak

"Ayrıca ölüm yiyenlerim minicik değiller. Sizden en az on kişi gelse tek bir tanesi bile onlarla baş edebilir. Onlar zavallı değiller, farkında değilsiniz ama dünyanın en güçlü, genç ve deneyimli ordusu benim ordum, yandaşlarım. Neden farkında değilsiniz? Çünkü saldırmalarına izin vermiyorum. Saldırı çıkartıp büyücü kesimi yok etmelerini istemem. Çünkü zaten amacım bu, büyü yapabilenleri bilemeyenlere göre yüceltmek ve zayıf olanları gereksizlermiş gibi kenara atmak.."

diye uyuzca bir konuşma yaptı. Sesi sinirlendiğinde hep böyle iğneleyici olurdu. Artık sıkılmıştı, bu kadıntarafından çocuk gibi oynatılamazdı. Bu yüzden dinç bir biçimde yataktan kalktı ve genç bayanın yanına giderek elini onun saçlarına götürdü. Saçlarını yüzünden çekerek güldü sinsice. Aklından ne geçiyordu bilmiyordu ama Taylor hep aklının bir köşesindeydi. Ona daha ilk günlerden ihanet edemezdi, belki de ederdi. Sanki eşine de ihanet etmemiş miydi? Veya sevgilisi Evy'ye? Defalarca kez yaptığı bir hataydı bu, alışıktı. Hepbir şekilde durumu düzeltirdi zaten.

Son kararını vererek elini genç bayanın yüzüne indirdi. Yanağını okşar gibi yaparak

"Acınası dediğin lord sanırsam artık pek de iradesiz değil öyle değil mi? O yüzden laflarına lütfen dikkat et. İkimizin de üzülmesini istemem. Ayrıca kesin bir zihinbendarsın. Zihnine giremiyorum çünkü. Ginny'nin yerine gelmiş olmalısın."

dedi ve sırıttı. Ginny.. Onların hayatından bir iki hafta geçmişti. Ama hala hiç bitmemiş gibiydi, Ginny hala evde bebeklerle bekliyormuş gibiydi. Daniel gözlerinin dolduğunu hissetti. Fakat sonra kendini toplarlayarak gözlerini genç bayanın gölerine dikti. Sabrı tükenmek üzereydi sanki Dan'in. Amacını anlayamamıştı bile..

Tina uzun süre Lord'un kendine gelmesini ve ona anlattıklarını bitirmesini bekledi. Lord hafif hafifi konuşuyor ama lafları iğneliyici ve sinirli oluyordu. Sonunda Tina'nın zihinbendar olduğunu anladığını söyledi ve bu Tina'ıı güldürdü. En genç orduya sahip olması ve bunu onların anlamaması. Tina kendi kendine;

"Bir dakka..." dedi. Düşüncelerini Lord'dan saklayarak düşünmeye başladı. Lord 'siz' derken yoldaşlıktan bahsediyrdu. Tina bunu duyunca uzun bir süre güldü. Sonra yürünü okşayak eli tutma girişimine bile girmeden onu ileri ittirdi. Lord'un yüzüne bakarak "Bizdiye bir şey yok. Senin bahsettiğin yoldaşlıkla hiç bir alakam yok. Ben tekim ve hepde tk çalışırım. Bunu öğren." Sonra bir adım geri çekilerek "Bu gece burda beraber içiyor olmamız ve tabi..." ileridei montları göstererek "Onları çıkarmış olmamız seninle yatıcam anlamına gelmez. Çok zayıfsın. Hatta sen hala bir çocuksun. Büyümeye ihtiyacın var. " dedi. Gerçektende çok zayıftı. bir kıza kanarak odaya kadar gelmişti. Kendinmi toplaması dakikalar sürmüştü. Eğer Tina bahsettiği gibi bir yoldaşlık üyesi olsaydı şmdiye çoktan ondan rçlar bile kalmazdı. Bunun farkına varmalıydı.

Danny bir anda kahkahalara boğuldu. Kendini tutamıyordu, güldükçe gülesi geliyordu. Ama en sonunda solluk soluğa kalarak ciddileşti. Gözlerini genç bayana dikerek konuşmaya başladı:

"Montları nezaketen çıkarttığını sanmıştım oysa ki. Hem aklına nerden geldi seninle yatmak istediğim falan? Her yüzünü okşadığım kızla yatsaydım şimdiye ordu değil yeni bir gezegen kurmuştum. Malum iki bayandan toplamda üç çocuğum olduğunu düşünürsek, yüzünü okşadığım sınırsız bayandan kim bilir kaç tane olurdu?"

Bir anda yine gülmeye başladı. Sakin olmaya çalışarak

"Bu arada bana çocuk demiştin değil mi? Çocuk olmadığımı bir şekilde kanıtlardım ama senin hala bunun için hazır olmadığını düşünüyorum. Çünkü sen sarhoş bir adamı odana çıkartıp sanki aklından hiçbir şey geçmemiş gibi yapacak kadar çocuksun! Ben bunları on yedi yaşındayken yapıyordum! Sarhoş bayanları odama çıkartma işini yani. Yazık sana!"

dedi. Sonra genç bayanın bileğini yakalayarak farkında olmadan sıkmaya başladı ve

"Şimdi, ne istediğini söyle ve ben de ona göre hareket edeyim. Çünkü inan toy bir sürtük için aklımı yoracak halim yok!"

diyerek sinirini biz nebze de olsa üstünden atmayı başardı. Yavaşça kızın bileğini bırakarak elini sıcaktan yanmışçasına kızaran yüzüne götürdü. Sinirlendiğinde veya utandığında hep bu olurdu, ki utanmamıştı. Elleri yüzünün aksine çok soğuktu. Serinlemesine ve rahatlamasına yardımcı olmuştu. Farkında olmadan gözlerini de zevkle devirmişti tabi.

Tina birden kükreyen adama baktı. Adam hem gülüyor hemde sinirden kızarıyordu. Tina gülsemi alasamı anlayamamıştı. Adam ona o kadar çok şey saymıştı ki Tina ne diyeceğini şaşırmıştı. Birde kendinin çocuk olmadığını söylüyordu. Tam Tina arkasını dönüp gidecekken adam Tina'nın bileğin yakaladı ve bağırarak konuşmaya başladı. Tina'a 'toy bir sürtük' demişti. Tina birden ne olduğunu şaşırmış beyninden vurulmuşa dönmüş bir biçimde karşısında duran sinirli adama bakıyordu. Gözleri büyümüş ve sinirle yemyeşil olmuşlardı. Tİna sinirden titreyerek "Hemen... burdan... defol." diye bapırdı. Kapıyı gösterdi ve kendini sıkarak adamın gözlerinin içine baktı. Ne demeye ona kendi hakaret edebiliyordu. Bu büyüklüğü kendinde nasıl buluyordu? Lor dolması etrafdaki bütün herkese hakaret etme ve kendini onlardan üstün görme hakkı vermezdi ona. Tina önünde duran adamı omuzlarıbnda tuttu ve geriye doğru itti. Sonra kendini yatağa attı ve sinirine hakim olmnaya çalışarak "Git burdan seni... seni... " ama tamamlıyamadı. Çünkü Tina karşısında duran bu adamın seviyesine inmeyecekti.

Daniel yerine çakılmıştı adeta. Nasıl bir bayana karşı bu kadar terbiyesiz olabilmişti? Asla yapmayacağı birşeydi bu, bugüne kadar da asla yapmadığı bir şeydi. Ama kızın biraz hakettiğini düşünüyordu, çünkü burnu fazla büyüktü. Yine de bu Danny'yi haklı kılmazdı. Bu yüzden bu sefer gerçekten kızararak

"Aaa şey bak bunu istemeden söyledim tamam mı? Hemen üstüne alınma. Zaten.. zaten kafam allak bullak, kelimeleri bile doğru seçemiyorum. Özür dilerim, ben.. beni yanlış anlama öyle etrafımdakilere kötü laflar saçan aşağılık bir adam değilim. Sadece sinirlendim o kadar, ilk defa bu kadar çok."

diyerek durumu düzeltmeye çalıştı ama yapamıyordu işte, kabiliyetsizin tekiydi özür konusunda. Kara kara ne yapacağını düşünürken bir anda ellerinin değişmeye başladığını farketti. Metamorfmagus hallerinden birini oluyordu kesin yine. Bu tipi de harikaydı Daniel'ın. Zaten asla tipsiz birine dönüşmüyordu, kanında vardı yakışıklı ve dikkat çekici olmak.

Değişimini önemsemeden genç bayanın yanına oturdu ve

"Hem bu oda ikimiz için ayarlandı. Senin evinde değiliz unutma, kovman mantıksız."

dedi. Sonra bir anda ne olduysa kendine hakim olamayarak genç bayana doğru eğildi, kararsızdı. Ama bir çocuk değildi ki çekinip geri çekilsin! Bu yüzden eğilip kızın dudaklarıyla kendi dudaklarını birleştirdi, karşılık alır mıydı bilmiyordu ama denemeye değerdi.

Tina kendine gelmeye çalışıyor ve sinirlerini tutuyordu. Karşısındaki çocuk belliki özür dilemeye çalışıyordu. Ama Tina buna kanmayacaktı. Bu kadar kötü bir laftan sonra bunu hemen silip atamazdı. Kimse ona bu kadar kötü bir laf edemezdi. Sinirleri hafifce yatışmaya çaşlasada kendine sindiremiyordu bu lafları. Birden karşısındaki adam değişmeye başladı. Sanki o muzur çocuk gitmiş yerine gayet ytakışıklı ve karimatik bir adam gelmişti. Tina biraz şaşırmıştı. Karşısındaki adam gerçektende hayatında görebileceği en karizmatik adamdı. O kadar mükemmel gözleri ve dalgalı saçları vardı ki Tina onu görünce deliye dönmüştü. Ama daha demin söylediği sözüde hazmetmesi kolay değildi. Genede bu durumda biraz daha yumuşamış gibiydi. Adam yaklaşarak yatakta yanına oturdu. Hafifce konuştu ve sonunda bir anda Tina'nın dudaklarına yapıştı. Tina tam yumuşamaya başlamışken bir anda ne olduğunu şaşırdı. Bu kadar kolay değildi. Tina o admın tabiriyle 'bir sürtük' olmadığı için buna karşılık filan vermeyecekti. O kadar sinirlenmişti ki yapacağı tek şeyi yaptı ve hemen dudaklarını ayırıp adamın suratına tokadı bastı. Sonra yataktan kalkarak "Ben senin tabirinle bir sürtük değilim. Bu yüzden ahreketlerine dikkat et. " diye haykırdı. Sinirden kızarmıştı. Bu adam nasıl böyle davranıyordu.

Dan tokat ve uyuz sözlerle sinirlenmek yerine keyfi yerine geldi. Evet çünkü kız cidden öyle biri değildi. İşte ağzından kaçıvermişti, sinirlenmişti. Fakat tokat canını yakmıştı. Yine de her zamanki gibi karşılık vermedi. Çünkü bu bir erkeğe asla yakışmazdı. Hele de kendinden daha güçsüz birine vurmak, asla!

Dan gülümsemeye çalışarak

"Ah harika! Süper çünkü kanıtladın. Yani öyle biri olmadığını. Gerisi umrumda değil. Eğer bana karşılık verseydin, çekeceğin vardı. Neyse, uykum geldi benim ya!"

dedi. Sonra üzerindeki gereksiz şeylerden biri olan kazağını çıkararak yatağa uzandı. Üşümemesi için de örtüyü üzerine çekti. Mırıldanarak

"İyi geceler. İster kal ister git ama sakın ücretle uğraşma çünkü iki gün falan daha kalabilirim. Rahatmış.. mış.."

dedi. Uykuya dalmıştı çünkü sözlerini farketmeden tekrarlıyordu. Bir anda sustu ve mışıl mışıl uyumaya başladı.