Fransız Kız Yollarda... [ehe xD]

Fransa'dan yeni dönen Sidonia, kendini Godric's Hallow'a atmıştı. Buraya neden geldiğini bilmiyordu ama Hogsmeade'den daha güvenli olduğu kesindi. Laf atan adamlar ve arkasından geçirdiği yumruklar... Belki de erkekleri sevmemesinin nedeni buydu. Sarhoşlar ve sapıklar. Hele ki Üç Süpürge'de... Her erkeği bu yüzden yargılayamazsın dedi içi. Hepsi aynı diye düşünmeye engel olamadı ardından. İşin kötüsü, yarım İngilizce'sini de rezil olmamak için kullanmıyordu. Fransızca bilen bir kişi de olamaz mıydı İngiltere'de? Şuursuz, nereye gittiğini bilmeyen adımları, gözlerine parıldayan bir şey çarpınca durdu. Orada pırıl pırıl bir göl vardı ve etrafında pek sapık yok gibiydi. Sarı, kıvırcık saçlarını kulağının arkasına iterek, ilerlemeye başladı. Ayağındaki topuklu ayakkabılarla yürümeyi öğrenmişti artık. Dik yürüyordu eskisine göre. Banklara yaklaşınca, bakışları üstüne toplamıştı. Derin derin nefes aldı. Bugün bir şey yapmayacaktı. Şanslı olmalılardı ki Sidonia rahattı. Bir kaç adam, nezâketen kalktı yerinden. Amaçlarının kötü olduğunu hissedebiliyordu, belki de sadece bir yargılamaydı bu. Yine de omuz silkti. Madem kalkmışlardı, Sidonia oturabilirdi. Adamlar da yanına oturunca, haşimle bir tokat atıp, yanlarından kalktı. Delirtmek zorundalar mıydı hep? Tekrar yürüdü, gölden gitmek istemiyordu. Boş bir bank bulmalıydı! İlerledi, ilerledi... Sonunda bir bank gördü. Hoş, üzerinde bir adam vardı ama diğerlerine benzemiyordu. Düşüncelerinin diğerleriyle alâkasız olduğunu söyledi içi. Neden bilmiyordu, ama öyleydi işte. Yarım İngilizcesini de kullanarak, Fransızca İngilizce karışık bir cümle dökülüverdi ağzından.

“Savez-vous où les lacs étincelants? Ce lieu est vide? Bekliyor musunuz birini yani? Özür dilemek ben, İngilizcem çok iyi olmamak.”

Bakışları masumlaşırken, masmavi gözleri sonuna kadar açılmıştı. Adamı gözü bir yerden ısırıyordu, ama nereden? Boynuna sardığı atkısını çıkardı. Londra'da Paris'ten daha sıcak bir hava olduğu kesindi. Çantasının fermuarını açarak, atkısını içine tıktı. Aklına, bu sene Hogwarts'ta nasıl ders işleyeceği geldi. Kesinlikle dalga konusu olacaktı. Öğrenciler ona gülecekti. İçinden Iyy dedikten sonra, adamın cevabını beklemeye başladı. İzin almadan, yanına oturmak büyük bir saygısızlık olurdu ki, Sidonia gibi bir Fransız saygı kurallarına önem verirdi.

"Ustaların beni dışarıya atması iyi oldu..." diye düşündü Marcus kol düğmeleriyle oynarken.Evinin tadilatı henüz bitmemişti ve ustalar da artık Marcus'un isteklerinden sıkılmış gibiydiler.Eh... Sonuçta haksızda sayılmazlardı işlerinde en iyilerdi ve Marcus onlara sürekli tavsiyelerde bulunuyordu bunun sinir bozucu olduğu bir gerçekti.

"Düğün...Düğünleri insanlar niye bu kadar çok önemser ki bence fazla karışık ve saçma" dedi Marcus kendi kendine fısıldayarak.Bu öğle güneşinin altında tek başına deli gibi oturması yetmiyormuş gibi birde atkı sarmıştı! Yavaşça gözü uzaktan gelen bayana takıldı, önce iki adam ona yer vermiş ardından da yanına oturmuştu ve kadın da onları tokatlayıp oradan hızlıca kalkmış kendisine doğru geliyordu."Beni de mi tokatlicak" diye düşündü Marcus bir anda gerçi kendisi burada sakince oturuyordu ve diğer adamlardın niyetleri gözlerinden bile okunuyordu.

Kadın yavaşça geldi ve Marcus'un yanına oturdu sarı saçlı hoş bir kadına benziyordu ama Marcus'u yanlış anlarsa o kadın Marcus buradan sağ çıkamayabilirdi yavaşça yüzünü önüne eğdi ve beklemeye başladı.Kadın yanında hareket ediyordu atkısını çıkarıp çantasına koyduğunu farketti

“Savez-vous où les lacs étincelants? Ce lieu est vide? Bekliyor musunuz birini yani? Özür dilemek ben, İngilizcem çok iyi olmamak.”

"Fransız bir bayan..." diye düşündü Marcus ve kafasını kaldırıp kadına döndü. "Bonjour.Je ne m'attends pas à une(Birini beklemiyorum)Vous pouvez vous asseoir(Oturabilirsiniz) Je m’appelle Marcus İon Caspian Cullen et vous?"(Benim adım Marcus İon Caspian Cullen sizinki nedir?)

Karşısındaki adam kafasını yere eğmişti. Diğerlerine attığım tokatlardan dolayı böyle olmalı diye düşündü. Kıkırdamaya başladı. Ne yani, bundan sonra üzerine olumsuz örnek mi yazdıracaktı? Adamın rahat olmasını söylemek istedi. Ama İngilizce'si kelimeleri bulmaya yetmedi. Adamın konuştuğunu farkedince kulak kesildi, sanki anlayacakmış gibi.

“Bonjour. Je ne m'attends pas à une. Vous pouvez vous asseoir. Je m’appelle Marcus İon Caspian Cullen et vous?”

Sidonia'nın tekrar gözleri açıldı. Mutlu olmuştu. Karşısında Fransızca bilen birini görmüştü ilk defa. Sidonia tatlıca gülümseyip, eteğini düzelterek banka dikkâtlice oturdu. En başta genzini temizledi, ardından simetri hastalığını yenmek için şapkasını düzeltip, neşeli bir sesle konuştu.

“Mon nom est aussi Sidonia la Row. (Benim adım da Sidonia la Row.) Nice de voir quelqu'un qui connaît le français. (Fransızca bilen birini görmek çok güzel.)”

Adam, kafasını kaldırıp, Sidonia'ya dönünce tekrar güldü. Elini yavaşça adama uzattı. Bir taraftan da adamın arkasındaki göle bakıyordu. Çok güzel görünüyordu, pırıl pırıldı. Derin bir nefes alıp verdi. Yüzüne tekrar bir gülümseme yayıldı. Adamın elini sıkmasını ve konuşmasını bekledi. Fransızca biliyorsa, Fransız kültürünü de biliyordur diye düşündü. Tekrar saçlarıyla oynamaya başladı. Sol eliyle, saçındaki tokayı yavaşça sıyırırken, saçları serbest kalmıştı. Tokat attığı adamların, hâlâ orada olup, olmadığını merak etmişti. Kafasını çevirdiğinde, adamların hâlâ orada olduğunu gördü. Deliye dönmüştü. Hiç uslanmaz mısınız siz? Tekrar nefesini kuvvetlendirdi. Karşısındaki adamı unutmuştu sanki. Ciddileşmek için, omuzlarını dikleştirdi ve kafasını sağa sola hafifçe sallayıp, normale dönmeye çalıştı. Ah, şu erkekler! Hepsi böyle olmak zorunda mı?

Karşısında duran nazik genç bayan hafifçe eteğini tutup banka oturmuştu.İyi kalpli birine benziyordu.Genç bayan şapkasını düzeltip genzini temizledikten sonra

"Mon nom est aussi Sidonia la Row. (Benim adım da Sidonia la Row.) Nice de voir quelqu'un qui connaît le français. (Fransızca bilen birini görmek çok güzel.)” dedi bayan kibarca demek ki adı Sidonia idi.

Sidonia bir yandan elini Marcus'a uzatıyor diğer eliylede tokasını çözüp saçlarını serbest bırakıyordu ama kadını gözleri arkadaki göldeydi.Serbest uzun saçlarıyla bu yeni tanıştığı bayan gerçekten çok hoş birine benziyordu daha fazla bekletmemek için Sidonia'nın elini sıktı,bir yandan da Fransızca diyeceği cümleleri aklında tasarlıyordu. "Enchanté de faire votre connaissance(Tanıştığımıza memnun oldum). Vous devez être un nouveau professeur de Poudlard Sortiléges(Siz yeni Hogwarts Tılsım&Muska Profesörü olmalısınız). J'ai la du Ministère de la Magie Baş Seherbaz(Ben Sihir Bakanlığı Baş Seherbazıyım). Enchanté de faire votre connaissance à nouveau(Tekrar tanıştığımıza memnun oldum).C'est un honneur pour moi(Benim için bu bir şereftir)" dedi Marcus ve nazikçe asilliği elden bırakmadan Sidonia'nın elini öptü.Aslında pek emin değildi Fransız kültüründe böyle bir şey olduğundan ama küçüklüğünden beri böyle yetiştirilmişti...