* Kimse yok mu ?!
Beni benden alan bu sıcak hava ve tıkılıp kaldığım bu küçük kafes... Daha fazla dayanamayacaktım. Tüm gücümle itiyordum kapıyı ama hiç bir faydası olmuyordu. Kaldı ki neredeyse iki adım atabileceğim bu yerde kapıya bile asılamıyordum. Bu çaresizlikle burada yaşlanacaktım belki de. Kim derdi ki bilmediğin bir ülkede bilmediğin bir dili konuşan insanların arasında kalarak - insanların arasında kalarak ? Yo, hayır bu kısım değişik olacak. - bilmediğin bir çıkmaz sokağın barakasında sıkışıp kalacaksın. O esmer bomba olmasa buralara kadar gelmezdim herhalde. Herhalde mi ?! Evet, gelmezdim. Kapıya yine son gücümle vurdum. Eski ve pis kapıdan bir sürü toz kalkmıştı. Ben öksürüğe boğulmuşken bir kaç kişinin sesini duymaya başlamıştım. Yardım istemek için ağzımı tekrar açmıştım ki bu iki sesin tartıştığını anladım. Endişeli ve ince titrek bir sesti en başta konuşan. ' Beni buralara kadar bu lanet olası için getirdin. Şu anda içinde bulunduğumuz durumun farkında bile değilsin ! ' Araya giren kalın ses sinirli ve bir lidermişçesine bağırarak ' Şunu sürekli başıma kakıp durma. Seni buraya zaten senin için getirdim. Lanet olsun keşke gelmeseydin. O sefilleri kendi başıma da idare ederdim. Sen geldin ve her şeyi bozdun. Hatta her şey senin yüzünden bozuldu ! Ahmak herif ! ' Bu gelen ses yumruk sesi miydi ? Birden adamın birinin yere yığıldığını hissettim büyük ihtimal ince sesli olandı bu. Korkak olan, ahmak adam. Adamın yere düşmesiyle bir iki adım geriye atmıştım. Arkamda duran ahşap tozlu duvara iyice yapıştım. Neden tam olarak burada durmuşlardı. Belli ki kaçtıkları bir şey vardı. Sessizce beklemeye başladım. Yere düşen adam konuşmaya başlamıştı. Acaba ayağa kalkmış mıydı ? ' Beni böyle ezemezsin. Benim için yapmadın, benim için getirmedin. Bu bahanen olamayacak. Polislere tüm her şeyi anlatacağım. En fazla iki sokak daha kalmıştır bizi bulmalarına. Öyle ki burası zaten bir çıkmaz sokak ! ' Çıkmaz sokakta nereye saklanacaktın ki ? Benim saklandığım yerden başka neresi vardı ? Hayır hayır ! Dur bir saniye ne polisi bu şimdi. Aman Tanrım nelere şahit oluyordum. Birden metalik bir ses duymuştum. İnce sesli olan adam haykırmaya başlamıştı. ' Tamam sakin ol. Seni ele vermeyeceğim. İki kişiyi öldürdün zaten beni de öl- '
Silahın patlamasıyla refleks olarak elini kaldırmıştım. Elimse ahşap olan kapıya çarpmıştı. Bu gün benim son günümdü. Bu artık kaçınılmaz bir gerçekti. Barakanın kapısının altından kanlar süzülüyordu. Ayakkabılarımın ucu kanlanmıştı. Dehşet dolu gözlerle ayakkabılarıma bakıyordum ki birden sıkışmış olan kapının zorlandığını fark ettim. Eğer o kapı açılırsa kesinlikle ölecektim. Ölecek miydim ? Bilmiyordum. Bizi silahla öldürebiliyorlar mı ? Bir şeyler yapmalıydım. Hızlıca kapının kulpunu tutup kapıyı kendime doğru çekmeye başladım. Dışarıdaki baskı ve benim uyguladığım baskıyla kapı aralanmıştı birden. Gözlerimi kapatarak son bir kez tüm sevdiklerimi düşündüm. Ardından bir silah sesi daha... Gözlerimi açtığımda yine aynı yerdeydim. Bu silah sesi başka birinin silahından gelmişti. Dallasa düşmüş gibiydim. Bu sefer telsiz sesleri ve polis sirenleri duyuyordum. Derin bir nefes aldım. Kurtulmuştum. Kapıyı iterek dışarı çıktım. Karşımda bir sürü polis bana tabancalarını doğrultmuş bakıyorlardı. Ellerimi kaldırarak onlara doğru yürüdüm. Ne diyecektim ki zaten işi pişiriyordum am kız beni kandırarak buraya soktu ve burada mahsur kaldım ? Hayır bu gerçekte olsa buna kimse inanmayacaktı. En iyisi kendi dilimde bir şeyler söylemekti. Belki o zaman kaybolduğumu düşünerek - bir nevi kaybolmuştum. - beni kaldığım otele bırakırlardı gerekli bir kaç ıvır zıvırdan sonra.
* εγώ χάνομαι ! - Kayboldum.
Sanki anadilimi çok iyi hatırlıyormuşum gibi konuşmaya çalışıyordum bir de...