Yaşasın Naz da geldi. Ex'i özlemeek.
Geceliği yatakta sürekli yer değiştirmesinden dolayı sıyrılmıştı üstünden. Teninin buz gibi havayla temas ettiğini hissettiğinde, gözleri hemen açılmıştı. Soğuğa gelemezdi genç kız. Uyanmasının yüzünde bıraktığı memnuniyetsizlik farkedilmeyecek gibi değildi. Uykusuna düşkündü, Ravenclaw'a düşkün olduğu kadar. Uykusunu soğuk havanın bölmesi hiç hoşuna gitmemişti, gecelik giydiği için kendine lanet etmişti, artık pencereleri kapayacağına ve pijama giyeceğine dair yemin etmişti kendine. Yataktan yavaşça doğrulurken, uyuşuk bir şekilde gözlerini ovuşturuyordu. Bir yandan da gevşemiş vücudunu forma sokmaya çalışıyor, kollarını arkaya geriyordu. Kızıla yakın kahve uzun saçları burnuna geldiğinde hapşuracak gibi oldu, yatakhanede olduğunu hatırlaması biraz geç olmuştu. Cılız sesli olduğuna dua etti, biraz homurdanma dışında kimseden bir tepki gelmemiş olması yüzündeki saçma ifadeyi değiştirdi. Hafifçe kıvrıldı dudaklarının kenarları, elleri ise asasına yöneldi. Ağzından çıkacak tek bir kelime bekliyordu asası, yine de Ravenclaw cadılarını uyandırmak istemezdi Lorinna. Her ne kadar Slytherinler'e göre daha normal olsalar da uyku temel bir ihtiyaçtı ve kendi uykusunun kesilmesinden hiç hoşlanmazdı. Düşünceli bir kız olmuştu her zaman, asasını elinden bıraktı. Cübbeyi üzerine geçirdi hemen, altında geceliğinin eteği gözüküyordu. Umrunda bile değildi aslında bu, gecenin ikisinde kim kütüphanede olabilirdi ki? Mantıklı gelmişti bu düşüncesi, kütüphaneye gidecekti. Saçlarını biraz düzeltmekle yetindi sadece. Cübbesinin ne kadar kötü durduğunun farkındaydı ama şimdi umrunda değildi. Parmak ucu adımlarla koridorlara attı kendini, etraftaki huysuz tabloları inceleyerek ilerliyordu. Kütüphaneye inmek için merdivenlere yöneldi. İki kat, en az on dakika uğraştıracaktı onu merdivenler. Bunun şans işi olduğunu biliyordu, yine de hiçbir zaman çabucak inememişti merdivenlerden. Yine öyle oldu, beş dakikalık bir bekleme sürecinin arkasından üçüncü katta buldu kendini. Garip bir şekilde titriyordu bedeni, sanki bir şey olacakmış gibiydi. Kütüphaneye ilerlemeye devam etti, artık ayakkabıları ses çıkarıyordu. Elleri saçlarındaydı. Tahta kapının önünde durduğunda, bir gölge düşmüştü. İçeride biri vardı, kim olabilirdi ki bu? Rezil olacak hâli yoktu, yine de içindeki ses yatakhaneye dönmemesini söylüyordu. Sağ eliyle asasını kavradı, yandan bir gece lambası aldı ve ilerledi. Anlam veremediği bir cesurluk kaplamıştı benliğini. Lambayı yukarısında tutuyordu, hâlâ açılmak için çırpınan gözleri sadece dolunay görmemişti. Işıkların aydınlattığı pürüzsüz yüz, Marquis'e aitti. Çocuğun Slytherin olduğunu biliyordu, yine de umursamıyordu hiçbir şeyi sanki. Ondan etkilendiğini düşünüyordu, Jaska'dan ayrıldığından beri bu cümle somutlaşmıştı. Ondan ayrılmasının sebebi de bu çocuk değil miydi? Emin olamıyordu. Hiçbir şeye anlam veremeyen gözleri irice açıldı. Aklından cümle kurmaya çalıştı. Bir sürü cümle geliyordu aklına, ama hiçbiri doğru gelmiyordu ona. Ayakları da titriyordu şimdi. Aciz ve korkak biri gibi göründüğüne emindi. Elindeki lambayı düşürmemek için uğraşverirken, mümkün olduğunca tatlı bir sesle konuştu. "İyi geceler, Marquis'ti değil mi?" Sırf laf olsun diye konuşmuştu, adını elbette ki biliyordu. Yavaş ve çekingen adımlarla yanına ilerledi çocuğun. İlk defa böyle garip hissediyordu kendini. Gecenin verdiği uyuşukluk değildi bu, sanki onunla birlikte farklı bir dünyaya gitmişti. Çocuğun yanına geldiğinde duraksadı, güzel görünmeye uğraşacak zamanı yoktu. Masaya ilişti dolunayda parlayan yeşil gözleri, bir şey çiziyordu. Gereğinden güzel çizdiğini farketti, bir an duraksadı. Resimde kendini gördüğüne yemin edebilirdi. Çocuğun konuşmasına fırsat vermeden konuşuvermişti. "Çizim mi yapıyorsun? Gözlerim seçemiyor şu an, hatta bir an kendim sandım ama benden güzel çiziyorsun." Kızaran yüzü bir domatesi andırıyordu, gözlerindeki merak ve uyuşukluk onu kim bilir nasıl çirkin yapıyordu şimdi. Gözlerini kaçırmaya çalıştı, resime bakmayı denedi. Kendisiydi bu, veya bilmediği bir ikizi vardı. Aklını kurcalayan soruya çocuğun bir cevap vermesini bekliyordu bir an önce.
Boş ve uyuşuk bakışlarının bir anlam kazandığını hissedebiliyordu. Hissedebildiği tek şey bu değildi, sadece çocuğun gözlerine bakarken bir sürü şey geçirmişti aklından. Elindeki lambanın çocuğu rahatsız ettiğini farkedince, aşağı indirdi. Onun yüzünü seçmek çok zor olmuyordu, şayet sanki ay sadece onu aydınlatıyordu, ıssız kütüphanede ve karanlık gecede. Çocuğun yüzüne bakmaktan utanıyordu, bayan asosyale bağlamıştı. Normalde hep canayakın ve sosyal bir kız olmuştu, şimdi ise boğazı düğümlenmişti. Her konuşmaya çalıştığında boğazındaki acıdan başka hiçbir şey hissetmiyordu. Beatrix geldi sanki gözlerinin önüne bir an. Onunla hep erkekler hakkında konuşurlardı. Herkes hakkında konuştuklarını düşünüyordu. Marquis hakkında ise hiç konuşmamışlardı. Düşüncesi değişirken, ilk defa Beatrix'in yakışıklı dememesinden memnuniyet duyduğunun farkı vardı. Sanki kimseyle paylaşamadı bir an için onu, kendisi için yaratıldığını düşünüyordu. Saçmalaması bile güzel geliyordu kendine şimdi, Marquis'in gözlerine bakarken düşündüğü her şey güzel geliyordu. Hogwarts'ta olmaktan hiç bu kadar zevk aldığını hatırlamıyordu, Jaska'yla öpüşürken bile. Belki de Jaska doğru kişi değildi. Bilmiyordu. Jaska'yla Marquis için mi ayrılmıştı? Lorinna hiç açıklama yapmadan, Jaska ayrılmıştı. Belki de o istemişti ayrılmayı, o başkasını seviyordu. Sanmıyordu, onun da kendisine aşık olduğunu biliyordu. Marquis'e olan ilgisini farketmiş olmalıydı, ne zaman çocuğu görse duraksıyordu. Yutkunuyordu ve kalbinin delicesine çarptığını hissediyordu. Belki de hiç burada olmamalıydı, yatakhaneye gidip uyumalıydı. Çocuktan kaçmalıydı, bu nedenle acı çekmeyecekti. Yapamazdı, onsuzluğun daha çok acı çektireceğinden adı gibi emindi. Her şeyi ona bağlıyordu, derslere bile artık öğrenmek için değil, onu görmek için giriyordu. Onu göremediği zaman, kalbi sıkışıyor ve bazen de fenalaşıyordu. Bu aşk değil de neydi? Peki ya Beatrix'e verdiği söz? Hani hiç sevgilileri olmayacaktı? Bu sözü Jaska'yla çıkarak bozmuştu, bundan onun haberi olmaması ne kadar kötüydü. Yalancı biri olmak. Kendinden nefret etmesine yetmişti. Şimdi de Marquis. Peki bunu Beatrix'e nasıl anlatacaktı? Anlatacak mıydı? Ne diyecekti peki. Adını koyamadığım duygular yaşıyorum ama aşk olması olağan mı? Düşüncelerine dalmışken, çocuğun sesiyle irkildi. "Bazı insanların yüzü farklıdır, mükemmel değildir belki ama hem imgesel hem gerçekseldir. Çizerken garip bir rahatlık duyarsın, beğenilmeme ihtimali yokmuş gibi." Bu sözlere hayran olmamak mümkün müydü? Çocuğa biraz daha kapılmamak, çok zordu. Çocuğun gözlerine baktı, yutkunduktan sonra gözlerini kıza çevirmişti o da. Gülümsemeye çalıştı, Marquis devam etti cümleye. "Senin yüzünü de aynı böyle tanımlayabiliriz. Hatta biraz da ötesi. Yüzünü çizmeyi seviyorum, umarım rahatsız olmamışsındır çizmemden?" Yüzünü çiziyordu. Steve de yetenek olsaydı diye düşündü. Sırdaşını çizer miydi? Evet, çizerdi. Gördüğü herhangi bir portreyi çizebilirdi Marquis. Onu çoğu zaman çizerken görüyordu. Tahmin ettiği şeyin olmaması da ihtimaldi. İkisinin de gözlerini birbirlerinden ayırmaması, Lorinna'ya garip bir şekilde cesaret veriyordu. Sanki birazdan gidip Marquis'e ona olan ilgisini anlatacaktı. Aslında öyle olmasını isterdi, diyebilmeyi. En azından vicdan azabı çekmezdi, 'Hayır!' dese ve bir daha onun yüzüne bakmasa üzülürdü belki ama içinde sıkıntı olmazdı. Her saniye kendi kendini yemezdi ve en azından yaslanacak bir omuz vardı her zaman. Steve onu hep beklerdi. Gidip onun yanında litrelerce göz yaşı dökse, yine de saçlarını okşayacağını biliyordu. Onu hep, 'Sana çocuk mu yok Lorry, saçmalama!' diye teselli edeceğini biliyordu. En kötüsü Marquis'i dövmeye kalkacağını da biliyordu ki sevdiğine zarar gelmesinden kötü bir şey olamazdı onun için. Artık sevdiği diyebiliyordu ona, nasıl hissettiğinin farkına varıyordu. Artık bir cevap vermesi gerektiğinin bilincinde olmasına rağmen, git gide kırmızılaşan yanaklarını gizlemeye çalışmakla cevabını geciktiriyordu. Aklında kuracağı cümle taslak olarak kalmışken, uzatmadan mırıldandı. "Ah, hiç rahatsız olmam. Beni çizdiğini görmek, gururlandırdı beni. Aslına bakarsan, aşık oldum. Yani resme." Kendine lanet ediyordu. Afallamanın da ötesiydi bu artık. Aşık oldum demişti, her ne kadar resme diye düzeltse de hiçbir işe yaramayacağını düşünüyordu. Biraz şanslıysa cümleyi eksik söyleyen bir kız olarak tanırdı Marquis onu, ki dönemin en zeki öğrencisinin böyle bir hata yapmayacağını düşünüyor olabilirdi. Kendini salak biri gibi tanıtmayı hiç bu kadar istememişti. Kendine gelmeye çalışıyordu. Saçlarını biraz karıştırdı ve gözlerini çocuğun gözlerinden çekti. Biraz düşündü, yine yanlış bir cümle söyleyemezdi. O kadar da salak olamazdı ya. Biraz homurdandıktan sonra ince bir sesle konuşmaya başladı. "Imm, yanlış anlama bir narsist değilim. Hatta güzel bulmam kendimi. Ama bu resim çok güzel olmuş. Sağol." Şimdi bu düşünmüş hâli miydi? Elini alnına götürdü, hafifçe vurdu. Yanaklarının kızarmadığını farketti, alışmış gibiydi. Yine de düşünse de düşünmese de afallıyordu. Her cümlesinde biraz saçmalık vardı ve biraz daha yanlışa tahammül edemeyecekti. Başkası olsaydı karşısında bu kadar afallamanın karşısında çoktan terkederdi. Hoş, başkasının karşısında afallamıyordu. Ne Jaska'nın ne Kevin'in ne de Steve'in karşısında bu kadar afallamamıştı. Saçlarını karıştırmaya devam ederken, lambayı masanın üstüne yavaşça bıraktı. Esnedi önce, sonra balo geldi aklına birden. O anki uyuşukluğundan cümleleri sesli söylediğinin farkında değildi. "Ah, balo. Jaska'ya ne diyeceğim ben? Seninle gelemem, ben başkasını seviyorum mu?" Mu kelimesini vurguladığı için kulağında yankılandı. Kulağında yankılanmasının tek bir açıklaması olabilirdi. Sesli mi söylemişti yani? Yoo, hayır. O kadar da salak olamazdı. Bunu yapamazdı. Yapmamalıydı. Çocuğun yüzüne bakacak cesareti bile bulamadı kendinde. Elini sertçe alnına vurdu bu sefer. Yüz ifadesi iyice şaşkınlaşmıştı. Yanakları sanki çökmüş gibiydi. Telaşlı bir sesle konuştu. "Sesli düşündüğümü söyleyemeyeceksin değil mi?"
Bir yandan kendini Beatrix ve Jaska'ya karşı suçlu hissederken, diğer yandan Marquis bütün suçlarını aklıyordu sanki. Onu, şu anda tanıdığı herkesten üstün tutuyordu. Midesinde kabarcıkların oluşup, patladığını hissedebiliyordu. Jaska'yla çıkmadığında bile böyle hissetmediğini biliyordu. O ne yapıyordur şimdi diye düşündü, Marquis'in gözleri ise bu düşüncenin aklından iki saniyede silinmesini sağladı. Artık duygularını tanımlamakta güçlük çekmiyordu, Marquis'e aşıktı. Onu seviyordu. Belki karşılıksızdı ama geri dönemeyecek kadar büyümüştü sevgisi. Durduramazdı. Peki Marquis'in yüzünü çizmesi, doğal bir şey miydi? Olağan mı karşılamalıydı bunu, gecenin üçünde arkadaşını çizebilir miydi bir insan? Bilmiyordu, tek bildiği şey profesörlerden azar yiyeceği ama 'O'nunla olduğu için umursamayacağıydı. Garip bir güven dolmuştu içine şimdi, mavi gözleri içine çekiyordu onu. Bu durumdan rahatsız olduğu söylenemezdi ama salak durumuna düşmeyi istemiyordu. Hoş, daha ne kadar salak durumuna düşebilirdi ki? Oldu, seni seviyorum da deseydi. Aslında demesi gerekiyordu ama diyebilir miydi? Hazır cesaret varken... Derin bir nefes aldı, kendini tam hazırlarken Marquis konuştu. "Ah, ne kadar kabayım." Belki de Tanrı istemiyordu söylemesini. Çocuğun cümlesini düşündüğünde, bir anlam veremedi. Niçin kabaydı ki? Kötü bir şey söylememişti, asıl saçmalayan Lorinna'nın kendisiydi. Marquis doğruldu, sandalyeyi çekti ve oturmasını işaret etti. Yüzünde bir gülümseme belirdi ve cübbesini çekiştirerek oturdu sandalyeye. Işık tam gözüne giriyordu, çocuğa bakamamasının sebebini bu nedenle geçiştiriyordu şimdilik. Niye bana bakmıyorsun gibi bir soru alırsa, yanıtını gözüme ışık giriyor olarak verebilirdi. Belki tam tatmin edici bir cevap olmazdı ama işe yarayabilirdi. Sesli düşündüğünü biliyordu, yine de sorduğu soruya bir cevap gelmediğinden geçiştirdiğini düşündü. Belki de hiçbir şey söylememişti ve çocuk bir anlam veremediğinden dolayı konuşmamıştı. Kibarlığından vazgeçmemek içindi belki de. İçinden, çok aptalmış diye düşündüğüne emindi. Kendini rezil etmeye bir yere kadar katlanabilirdi ama aptalmış gibi görünmeye asla. Hemen onu sevdiğini söyleyecek ve bu saçma utangaçlık seramonisine son verecekti. Sözde tabii, bunu yapmak o kadar zor geliyordu ki ona. Ya gözlerindeki ışık sönerse, ya bir daha onu göremezse, her gördüğünde, koşarsa, sadece gölgesi olarak kalırsa... Buna katlanamazdı, bir süre sonra söyleyecekti. Sükûneti bozmak istemedi, mecbur kaldı. Duyduğu ses, kafasının tekrar çocuğa çevrilmesine neden oldu. Genzini temizleyen çocuk, bir şeyler söylemeye hazırlanıyor olmalıydı. Ya da bu bir Lorinna'yı konuşmaya teşvik etme çalışmasından ibaretti. İlk tahmini doğru çıktı, çocuğun değişimde olan sesi kütüphanede yankılandı. "Sanırım söyleyeceklerini tam ifade edemeyen ya da içindekileri söylemekten çekinen iki kişiyi misafir ediyor bu gece kütüphane." Kısık ses ona mutluluk getiriyordu sanki. Cümlenin anlamını düşündüğünde, çocuğa hak vermeden edemedi. En azından kendi tarafından. Peki bunu niye söyleme ihtiyacı duymuştu ki çocuk? Yoksa, o da... Daha mantıklı bir açıklaması yoktu. Merakla açıldı gözleri, bütün uykusu kaçmıştı. Kulaklarını açmış, Marquis'i dinliyordu. "Hiç kendimden beklemeyeceğim biçimde optimistim." Yüzünde oluşan gülümsemeye karşı koyamamıştı. Yine de merakla ne diyeceğini bekliyordu. Aslında duymak istediği iki kelime vardı şu an için, başka kelimeler hüsrandan başka bir şeye yol açmayacaktı. Biliyordu. Görebiliyordu, iyi bir şeyler olacağını görebiliyordu. Gelecekten çıkması gerekti, geleceği değiştirmek Marquis ve kendisine bağlıydı. Marquis ona dönük değildi, belki de bu yüzden çok rahat bakabiliyordu Lorinna, ona. Her zamanki gibiydi, hiç farkedilmeyen kız ve derslerde takip takip edilen oğlan. Bir kere derste göz göze gelmişlerdi, domates gibi kızarmıştı. Onun dışında, çocuğun kendisine baktığını görmemişti. Umutsuzluğa kapılmamalıydı, şu anda en son ihtiyacı olan şeydi bu. Çocuğun kurduğu cümleyi dinledi sessizce. "Aslına bakarsan ben de aşık oldum ama resme değil." Artık rahatça umutsuzluğa kapılabilirdi. Bundan daha kötü ne olabilirdi ki? Başka birine aşık olmuştu ve şimdi bunu Lorinna'ya mı anlatacaktı? Çocuğun gözlerini üzerinde hissedince rahatsız olmadı, sadece bu garip bir histi. Lorinna, ona aşık olduğunu anlamışken, onun başkasına aşık olması adil değildi. Bunu kendisine söylemesi hiç adil değildi. Oturup, küçük bir bebek gibi ağlayabilirdi. Kabul edemezdi bunu, başkasını sevmesini. Göz göre göre kaybediyordu onu. Aşık oldukları kişileri söyleyebilecek kadar samimiler miydi ki? Aklında koca bir soru işaretinden başka bir şey yoktu. Birden Marquis'in pürüzsüz yüzüne okkalı bir tokat atma isteği doğdu içinde. Kendisinin olmayacaksa, kimsenin olmamalıydı. Hayatını değiştirecek kelimeler gelirken, soluk gülüşlü bir yüzden ibaretti her şey. "Resimdeki yüze." Yutkundu, Marquis ne demişti böyle? Aşık olmak kelimesini duyunca duyduğu kin, cümlenin devamı ile yok oldu. Resimdeki yüz kendisiydi, yani Marquis de ona aşıktı. Daha ne isteyebilirdi ki? Şaşkın yüzünde sinsi bir gülümseme belirdiğinde ise, kafasında nasıl bir cümle kuracağını tasarlıyordu. Eski kitapların tozları burnuna geldiğinde hapşurdu. Fazlasıyla rahatsız edebilecek bir şekilde hapşurduğunu biliyordu, toza karşı olan alerjisini engelleyemiyordu maalesef. Kızarmış burnunun yanında kızarmış yanakları da vardı. O kızarıklıkların geçmesini istiyordu ama nasıl normal davranabilirdi ki? Şimdi dans edip, çığlık falan atacaktı. Kendini dizginlemeye çalışarak, gözlerini gözlerine dikti. Yanaklarının kızarıklığının geçtiğine yemin bile edebilirdi. Kısa ama etkili en iyisi diye düşünüp, kısık bir sesle konuştu. Sesindeki mutluluk okunuyordu. "Ben de çizene, galiba." Kaslarının gevşediğini hissetti, aldığı derin nefesi rahatça verdi. Sonunda söylemişti, yutkundu. Cesaret belirtileri oluşmuşken, konuşmaya karar verdi. "Aslında bunu iki hafta önceki iksir dersinde farkettim ama bugün emin oldum." Alnındaki terleri silerken, kalbi küt küt atıyordu. Şu an sadece Marquis'i görüyordu gözleri. Beatrix ve Jaska'yı çoktan unutmuştu. Claudia'yla konuşmalıydı. Sevinini paylaşacak birine ihtiyacı vardı, engelleyecek birine değil. Zaten Beatrix'ten yeterince azar işitecekti ve ailesinden. Bir Slytherin'e aşık olmak... Kendisine artık garip gelmeyen bu kavramın ailesi tarafından nasıl karşılanacağını tahmin edebiliyordu. Belki de hiç söylememeliydi ailesine. Her şey güzel gidecekti, tabii sarışın bir Ravenclaw her şeyi öğrenip, ailesine yetiştirmezse. İntikam, Beatrix'in gözünü kör edebilirdi, biliyordu.