Ah kahretsin onu o kadar çok özlemiştim ki boynuna sarılmamak için kendimi zor tuttum.
"Gelmişsin." dedim aptal bir ifade ile. "Oturalım mı?" cevabını beklemeden hemen oturdum. Göz yaşlarımın gözümde biriktiğinin farkındaydım. Ama kendimi zorlayarak ağlamayacağımı tembihledim kendime. Direk konuya girmeli miydim? Yoksa biraz konuştuktan sonra mı söylemeliydim? Aklım çok karışıktı. Onun o herkesi büyüleyen gözlerine bakarken düşünmek hiçte kolay olmuyordu. "Nasılsın?"dedim sesimin titremesine engel olamadan. Onu çok özlemiştim.İsyan etmek istiyordum. Ama sakin olmam gerektiğini kendime hatırlatıp derin bir nefes aldım.Cevabını beklerken onu izlemeye devam ettim.Gerçekten de çok özlemiştim onu. Kollarımın arasına almak istiyordum. Sıkıca sarılıp bir daha bırakmamak. Ama bir yandan da bebeğimizi isteyip istemeyeceğinden emin olmaya çalışıyordum. Belki de ona söylememeliydim. Çünkü vereceği tepki beni korkutuyordu. Ellerimin terlediğini fark ettim. Tabi ki de terlerlerdi. Çok heyecanlıydım. Korkuyordum ki bu kalbimin daha da sıkışmasına sebep oluyordu. Eğer çocuğumuzu kabul etmezse neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. Belki başka bir ülkeye giderdim. İsmimi bile değiştirebilirdim. Beni düşüncelerimden alan onun o kendinden emin sesiydi. "İyiyim, sanırım." Gözlerinde sebebini anlamadığım bir gerginlik sezdim. Yoksa biliyor muydu? Ama sonra saçmaladığımı fark ettim. Nasıl bilebilirdi ki?! "Sen nasılsın?" Evet şimdi bir cevap verme sırası bendeydi. Nasıldım? İnsan hamileyken ve bunu sevgilisine söylemekten korkarken nasıl olabilirdi? Başıma yine bir ağrının girdiğini hissettim. Tam cevap verecekken konuşmaya başladığı için sustum.
" Melanie, bugün buraya beni neden çağırdığını bilmiyorum, ama senin konuşmandan önce ben bir şeyler söylemek istiyorum." Şaşırmıştım. Meraklanmama sebep olmuştu. Önemli bir şeyler var gibiydi çünkü yüz ifadesi oldukça sertti. " Melanie bu söyleyeceklerim... bunları söylemek çok zor... bu söyleyeceklerim beni çok üzüyor, seni de belki üzecek ama inan bana en doğrusu bu olacak. Senin iyiliğin için bu şart. ... O yüzden bunları sana söylemeliyim.." Kesin kötü bir şey olmuştu. Ellerimin titremesine engel olamadan ve gözyaşlarıma engel olmaya çalışarak dikkatle onu izlemeye başladım. " Melanie ben uzun uzun düşündüm bunu. Hem senin hem de kendi iyiliğim için ben senden ayrılmaya karar verdim. Bu ilişkiyi daha fazla sürdüremeyiz..."
Şok olmuştum. Düşünemiyordum. Nefes alamıyordum. Kalbim çok kötü sıkışıyordu. Artık gözyaşlarıma engel olamıyordum. Zaten onsuz geçen bu süre sonucu anlamam gerekirdi bir sorun olduğunu. Sebebini soracaktım. Ama halim yoktu. Bu bebeği istemeyeceği anlamına geliyordu. Artık beni istemiyorsa benden olan bebeği de istemezdi. Dudaklarımı ısırarak sakinleşmeye çalıştım. Ama olmuyordu. Mantığım konuşmaya başladı;
"Sakin ol Melanie. Eğer seni istemiyorsa bebeği söylememelisin."diyordu. Haklıydı da. Eğer ona söylemezsem bana çocuğu aldırmam konusunda baskı yapamazdı da. Ama kalbimin sesi mantığımı susturmuştu. "Tabi ki de söylemelisin. Julian onun babası. Bilmeye hakkı var. En doğru kararı beraber verirsiniz. Eğer ondan saklarsan günü geldiğinde doğrular şimdi olduğundan daha çok üzer. Bu yüzden söylemelisin." Diyordu. Aklım karışmıştı. Ne yapmam gerekiyordu? Derin bir nefes aldım ve gözyaşlarımı elimin tersi ile silip konuşmaya başladım.
"Julian...ben...ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Eğer sorun bendeyse söyle...nerede hata yaptığımı söyle...lütfen. Ama önce bilmen gereken bir şey var. Ben...ben hamileyim..." Sesim titrediği için ağladığım anlaşılmış olabilirdi. Ama umursamadım. Ayrılmak istemiyordum. Ben onu seviyordum. Onsuz yapamazdım. Dayanamayarak eline uzandım ve tuttum.
"İçimde bir can var Julian. İkimize ait bir can. O senin de bir parçan." dedim ve gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken gözlerinin içine bakmaya başladım.Bebeğimizi sevsin istiyordum. Kabul etsin...
Endişe ile gözlerine bakarken vereceği cevabı merak etmeye başlamıştım. Eğer bebeğimizi kabul etmezse bile onu doğuracaktım. O ne derse desin. Surat ifadesinden anladığım kadarı ile kabul etmeyecekti. Boğazımda bir şeylerin düğümlendiğini hissettim. Bebeğimizi istemese de doğuracaktım evet. Ama istenmemenin vereceği acıyı daha şimdiden hissetmeye başladım. O kadar zaman sonra yüzüme bakıp istemiyorum derse ne yapardım? Konuşmaya hazırlandığını görünce kalbim daha hızlı atmaya başladı. "Ne kadardır."Sonra sustu. Sesindeki donukluk kalbimin sıkışmasına neden oldu. Kesin istemeyecekti. Aldır diyecekti. Kafamda eğer aldır derse ne diyeceğimi planlamaya başladım. Ne kadar zor da olsa bir anne tek başına bebeğini büyütebilirdi. Neden olmasın ki? Ağlamayacaktım. Ağlamamalıydım. Cevabı zaten belliydi. Elini tuttuğumda birden çekmesi artık beni sevmediği anlamına geliyordu zaten. Gözümün yine dolduğunu fark ettim. Ama ağlamayacaktım. Ben güçlü biriydim. Buna da dayanabilirdim. Uzun bir süre düşündü. Kabul etmeyeceği belliydi. Belki de bana acıdığı için aklı karışmıştı. Sinirlendiğimi hissettim. Bana acınmasından nefret ederdim. Gözlerine bakmaya devam ettim. Bir süre sonra gözlerinde bir şey yakaladım. Bu aşk olabilir miydi? Gülümseyince birden bir sıcaklık hissettim. İşte benim Julian'ım. İşte özlediğim Julian. Ah gülümsemesini uzun zamandır ilk kez görünce birden ağlamak isteği ile doldum. Elimi tutup öptüğünde her şeyin düzeldiğini düşünmeye başladım. Evet kabul etme ihtimali vardı bebeğini. "Bu çocuğu ben ne dersem deyim doğuracaksın öyle değil mi?""aldırmayı düşünmüyorsundur." Gülümsemeye devam ederken elimi yeniden tuttu. Ah bunu yapmamalıydı. Her elimi tuttuğundan ona olan aşkım daha da artıyordu. Ve bebeğimi ondan kaçıracaksam nefret etmem gerekirdi.Anlamam gerekirdi. Bütün olumsuzlukların ardından böyle iyi davranmasının sebebini anlamam gerekirdi. Onun yaptığı gibi hızla elimi çektim. Korkuyordum. Belki zorla aldırmayı deneyebilirdi. O benden güçlüydü. Ve ona karşı çıkamayacağımı biliyordu. Başımı hayır anlamında salladım. Gülümsemesi biraz bozuldu. Ah ama halen ölebilirdim o gülümseme için. Ama birden kaşlarını çatıp; "Melanie ben...ben kendimi çocuk için hazır hissetmiyorum. Henüz." Ne!Gözümde biriken yaşları tutmak için daha da zorlanmaya başlamıştım. Ah tahmin etmeliydim böyle diyeceğini! Kahretsin . Neden istemiyordu ki!Sonra Julian'a bir şeyler olmaya başladı. Elimi tutan eli titriyordu. Daha da sıkmaya başladı elimi. Korkuyla ona bakarken suratının bembeyaz olduğunu fark ettim. Tanrım neler oluyordu! Nefes alamıyor gibiydi. "Julian! Julian iyi misin?!"Gözümdeki yaşlar artık durmuyor, akıp gidiyordu. Julian ölüyor muydu yoksa?! Hayır olamazdı. Sandalyemden kalktım ve başını elerimin arasına aldım. Biraz titredikten sonra bilincini kaybetti. Julian...Ellerimin arasından kayıp gitmişti. Artık o yoktu. Her şeyim gitmişti onunla beraber. Onsuzluğun tadına bakmıştım zaten. Bir daha aynı şeyleri yaşayamazdım. Ve birden başıma ağrı girdi. Etraf dönüyordu. Yer sanki altımdan kaymıştı. Karanlığa hapsoldum birden.
Gözlerimi tanıdık bir beyazlığa açtım. Evet, aynı hastahane. Ama ne olmuştu ki bu sefer? Yavaşça yerimden kalkmaya çalıştım. Birkaç hemşire bana endişeyle bakıyorlardı. Meraklı gözlerle onlara baktım.Birinin elinde bir rapor vardı. Ölüm raporu! "Bebeğim! Bebeğim nasıl?" Diye sordum. Hemşirelerden biri öne atıldı ve; "Merak etmeyin. Bebeğiniz gayet sağlıklı. Yalnız..." dedi. Demek ki bir sorun vardı. Ve o anda herşey dank etti. Dudağımdan yalnız bir kelime çıktı. "Julian..."
THE END