Bıkkınlık. Feodora, el yazmalarının bulunduğu odadan çıkarken sadece bunu hissedebiliyordu. Üç gece önce gizli posta ile gelen el yazmasının yarısını hala çevirememişti. Keldanice'nin en zor örneklerinden biriyle karşı karşıya olduğunu anlaması uzun zaman almamıştı ama bu kadarını da beklemiyordu. Sanki biri hiç okunmasın, süs niyetine kullanılsın düşüncesi ile yazmıştı bu satırları. Kullanılan özel sözcüklerin anlamlarını bulabilmek için karıştırmadığı sözlük kalmamıştı. Üstelik işin tuhaf yanı kelimeler Keldani filolojisindeki değişime uğramış kelimelere de benzemiyordu. Sanki kayıp bir dönemde ortaya çıkmışlardı ve aniden yok olmuşlardı. Çevirdiği kısımlarda pek bir şey olduğu söylenemezdi. Daha çok astronomi alanındaki buluşlardan bahsedilmişti; meteor yağmurları, yıldız kayması, kuyruklu yıldızlar... Gerçi ilgisini çeken bir şey de yok değildi. Mesela Arşiya Akeldan'ın dünyanın yuvarlak olduğunu keşfetmesi, Feodora'nın okurken yüzünde bir tebessüm oluşmasına neden olmuştu. Koskoca Yunan şehirleri ve bilim adamları onca şey icat etmişken, bunu bir türlü fark edememişlerdi. Yazık... İşte tam da bu nedenden dolayı Doğu'yu seviyordu. Onlar genelde fark edilmeyen detayları buluyorlardı. Bu güzel bilgilere rağmen hala aradığını bulamamak sinirlendiriyordu onu. Tam da mitleşmiş hikayelere geçmişti. Keldani yazarları, bilinçsiz bir şekilde tam olarak ortaya çıkmamış karanlık sihirlerin etkisiyle oluşmuş hikayeleri kaleme alırlardı. Hyraq ve Juntayme gibi. Yasak aşkın sonucu olarak öldürülen Juntayme, sevgilisi büyücü Hyraq tarafından tekrar hayata döndürülür ve mutlu son olur. Bu hikayenin çok kaba taslak bir özetiydi. Ancak, satır aralarında yapılan ayinler hayaletten bedene geçiş seanslarını kusursuzca anlatıyordu. Helen'ı bulması gerekecekti. Ama emin olmadan hiçbir şey anlatmayacaktı ona. Tekrar umutlarını yok etmek ve onu acıya boğmanın anlamı yoktu. Her ne kadar hayalet de olsa, Feodora onun şeffaf gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordu.Genç kadının kaşları bu düşüncenin etkisiyle çatılmıştı. Belki de onun atladığı bir şeyler vardı. Daha eski kitaplara bakmanın faydalı olacağını düşünüyordu. Zihninin bir köşesine bunu not aldıktan sonra, üzerinde gecelik olduğunu anımsayarak önceliğinin kıyafetlerini değiştirmek olduğunu anımsadı. Aslında biraz tembellik etmek çok hoş olurdu ama tesadüfen gözünün iliştiği saate bakınca, tembellik yapmak için epey geç kaldığını fark etti. Bir saat içinde kitapçıyı açması gerekiyordu ve o daha oyalanıyordu. Hızlı bir şekilde merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı.
İki kat yukarı çıktığında Jynxie'nin aç olduğunu belli eden miyavlama sesini duydu önce. Daha yavru sayılırdı ama cüssesinin iki katı kadar yemek yeme potansiyeline sahipti bu kedi. Salondan odasına geçmeye çalışırken, ne ara bu kadar güçlendiğini fark etmediği kedi, kalın gövdesiyle bacaklarının arasında dolanıyordu. Sayesinde Feodora az daha yere kapaklanacaktı. Genç kadın zorlukla odasına geçtiğinde ise Jynxie de onun arkasındaydı. Safir mavisi gözleri merakla sahibine bakıyordu. İlk defa bu kadar hızlı davrandığını görüyordu çünkü. Feodora kedisinin yatağının üzerine kurulmuş, ince birer yarık haline gelmiş göz bebekleriyle ona baktığını gördüğünde istemsiz olarak gülümsedi. Kedinin şaşırdığını fark etmişti. Okul yıllarından beri süratle bir iş yapmamıştı. Eskiden Ravenclaw binasından en son çıkan kız olduğu için, rekor denilecek bir hızda hazırlanır ve çıkardı. Buna rağmen, saatlerce hazırlanmış kadar güzel görünürdü. Dedikoducu tiplerin masalarında toplaşıp, onu konuştuğunu bilirdi. Hatta birçok kişi onu sabahın bir saatinde tuvalette makyaj yaparken gördüğünü iddia ederdi. Palavra! Hiçbir zaman böyle bir şey yapmamıştı. Üstelik tanığı da vardı. Emilie. Genelde ondan önce kalkardı ve Feodora'yı da kaldırmayı denerdi. Denerdi ve pek başarılı olduğu da söylenemezdi. En sonunda sabrı taşınca ne halin varsa gör gibisinden cümleler kurup giderdi. Daha sonra, Feodora derse beş dakika kala sınıfa girdiğinde ilk başlarda ekşi bir suratla ona bakardı. Genç kadın on dakika süren karar verme aşamasından sonra, koyu lacivert, tek askılı ve ince bedenine yapışan bir kıyafette karar kıldığında, bu rengi Emilie'nin çok sevdiğini anımsadı. "Feo, ömrünün sonuna kadar bu rengi giy. Üzerinde başka bir renk düşünemiyorum bile." Genç kadının yüzünde ince bir tebessüm meydana gelmişti. Ancak daha bu tebessümü sağlayan güzel hatıraların arkasından gelen bir anı bütün kalbinin buz tutmasına neden oldu. "Yapabileceğim bir şey olduğuna inanıyor musun Feo? Onu bırakmam mümkün değil."Yapabileceği bir şey yokmuş! Feodora ona bir seçenek sunmuştu ama Emilie'nin birden sevgi damarı tutmuştu. Sarı saçlarını öfkeyle topuz yapmaya çalışırken, o günden kalan hatıralar zihnine doluşuyordu. Bir an için önünde duran parfüm şişesini yere fırlatmak istediyse de, artık kendini bu bayatlamış olay yüzünden üzmemesi gerektiğini düşündü. Geçmişe mazi derler değil mi?
On beş dakika içinde Jynxie'ye mamasını vermiş ve hazırlanmıştı. Şimdi yeni bir güne hazırdı işte. Dükkanı açabilirdi. Zaten geç kalmıştı. Zemin kata inip, kilidi açtı ve kapının üzerinde bulunan, esasen nefret ettiği levhanın üzerindeki yazıyı kapalıdan açık hale getirdikten sonra içeri girdi. Bu saatte müşteri gelmezdi. En azından biri kafayı yiyip, aşk iksiri satın almak istemiyorsa. Yani biraz daha vakti vardı. Bu nedenle dün bitiremediği küçük işleri halledebilirdi. Bugün sergiye ve kitaplığa yeni bir şeyler eklemek istiyordu. Aslında bütün sergiyi daha geçen gün değiştirmişti ama aklına gelen yeşil gözlerden kurtulması şarttı. Kendini oyalarsa unutacağından emindi. Nereden düşmüştü şimdi aklına Emilie?! Neden kabuk bağladığını düşündüğü bir yaranın hala taze olduğunu hissettirmişti?! Neden bütün sevdikleri onu yalnız bırakmak konusunda yarışıyordu?! Merdivenleri hiddetle tırmanırken, bu soruların cevabını kendine sorup duruyordu. Emilie'yi en son iki sene önce görmüştü. Ona açıkladığı şey sonucunda, Feodora hiddete kapılmış ve onu göl kenarında bırakıp gitmişti. O günden sonra da suratına bakmamıştı onun. Helen da ikide bir neden ayrıldıklarını sorup duruyordu. "Dünya tersine döndü bence Feodora. Sen ve Emilie'nin ayrı düştüğünü görünce aklıma başka bir şey gelmiyor." Feodora, bu tip cümleleri kardeşinden her duyduğunda sert bir dille onu uyarıyordu. Kardeşini çok severdi ama bu merakını anlamsız bulurdu doğrusu. Buz mavisi gözleri sinirle açılıp kapanıyordu. Gözlerinin önünden Ravenclaw forması içinde kumral saçlı kızın görüntüsü silinmiyordu bir türlü. Birinci kata geldiğinde, içerisinin biraz fazla karanlık olduğu dikkatini çekti. Yeşil perdeleri sonuna kadar açıp, sabah güneşinin etrafı doldurmasına izin verdi. Şimdi daha iyi görünüyordu. Hızlı bir şekilde, sağ tarafa döndü ve Madjiné adını verdiği odaya girdi. Odanın içerisinde, üzeri beyaz çarşaflarla örtülmüş büyük eşyalar ve orijinal renginde bırakılmış duvar odaya unutulmuş bir yer havası veriyordu. Aslında Feodora'nın da isteği buydu. Çünkü burası depo gibi işlevi görüyordu ve kimsenin yeni malları görmesini arzu etmiyordu. O zaman bir çekiciliği kalmayacağını düşünüyordu. Bir süre etrafına bakındıktan sonra, okunmak için bekleyen eski görünümlü bir kitap ile hemen yanında duran kolyeye kaydı. Kolyeyi birkaç gün önce, İran'da yaşayan bir arkadaşı sayesinde almıştı. Üzerinde Arapça harflerle "Bana bak" cümlesi yazılmıştı. Hikayesi de oldukça ilginçti aslında. Aptal bir muggle hırsız, yaşlı bir kadının evini soyarken mücevher kutusundaki bu kolye gözüne çarpmış ve üzerindeki yazıyı okuduktan sonra, gözlerini alamamış ve bu şekilde yakalanmış. Tabi hırsızın şu anda bir eli yok bu yüzden. Saçma sapan bir hikaye gibi görünse de, Feodora merak etmişti bu kolyeyi. Arkadaşı Hassab da onun için polislerden çalmıştı. Kitaba gelince... Bu ona bir sene önce çok ama çok yaşlı bir kadın tarafından satılmıştı. Kadının çok parasız olduğu belliydi ve son zamanlarını yaşıyordu. Feodora da nedensiz bir şekilde kadına acımış ve tahmini değerinden çok daha yüksek bir fiyata almıştı. Aklına daha iki üç gün önce gelmişti bu kitabı okumak. İnce parmakları kitabın yıpranmış cildini okşadı ve kapağını açtı. Kötü bir yazı ile yazılmış yazıyı okuduğunda ise gülümsemeden edemedi. "Sonsuza kadar seveceğim kadına. İrene seni seviyorum." Demek bu kitabın kadın için özel bir anlamı vardı. İçinde bir yere gizlenmiş acıma duygusu su yüzüne çıkarken, kitabı okumaya başladı.