“.. Bu son çağda da her şeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir..” Bunu okuduktan sonra biraz geri yaslandı Eric.Uzun zamandır İncil’i okumuyordu.Tanrı’ya karşı bir saygısızlık yaptığını düşünüp o soğuk gecede , kaldırıma çökmüş ve incilini açmıştı.Hızır Ekspresi beklerken İncil okumak ha!? Biraz saçma gelmişti ona.Gerçi okuldan ayrıldığından beri her şey saçmaydı.Sevgilisini elinden kaçırmıştı.Ve sadece aptal bir düello yüzünden..Düşünemeye başladı Eric.”Neden atalarım kadar iyi savaşamıyorum.Bu asayı hak ediyor muyum?”. Bunları düşünürken büyükbabası gözünün önüne geldi.Sanki onu suçlarcasına gözlerinin içine doğru baktı.Sanki son sözü niye ettin dercesine onun gözlerine odaklandı.Eric’in içinde bir şeyler hareketleniyordu.Anlamını veremediği o duygu sarıp sarmalıyordu içini.Derken büyükbabasının gözleri arasından Hızır otubüsün ışıkları parıldayıverdi.”İşte!” dedi, yolculuğumuza başlıyoruz..”Ve 1 haftadır taşıdığı o çantasıyla otobüse doğru yavaş ama kendinden emin bir şekilde adımlar atmaya başladı.1 haftadır hayatı derin bir boşluğa düşüyor gibiydi.Ailesinden uzak o 1 hafta içerisinde birçoğunun değerini anlamış, birçoğuna ise edeceği isyanları kafasında tasarlamıştı.Bunları düşünürken otobüste hiç de yabancı olmayan bir yüz gördü.Kimdi bu? O yüzü daha önce gördüğüne yemin edebilirdi ama kimdi bu adam? Uykusu merakını bastırdı ve ranzalardan birine yattı.
Kendini karanlık bir köyün içinde buldu Eric.Her taraf sessizdi.Ama onu kuşkulandıran bir şey vardı.Bir anda önünde bulunduğu ev alev aldı.İçeriden Bir kadın avaz avaz bağırıyordu.Dışarıda kimseyi göremiyordu ama bir umutla “imdat!” diye bağırıyordu.Eric yardım etmek istedi bir anda.”Bayan! ben buradayım, geliyorum!”. Ama kadının onu duyduğu yoktu.Eric daha fazla vakit kaybetmeden yardım etmeye gitti ama yürüyemiyordu.Ayakları sanki buza yapışmış gibiydi.Ne kadar güç harcasa harcasın olduğu yerde kalıyordu.Umutsuzluk içinde diz üstü yere çöktü.Bu sırada kadın hala bağırıyordu ve onu duyan hiç kimse yoktu.Sanki köy evin yanmasını, kadının ve çocuklarının ölmesini istiyor gibiyidi.Eric birkaç saniye sonra asasına çıkardı ve Hogwarts’ta öğrendiği büyüyü hatırlamaya çalıştı.Kafasını kurcaladıkça stresi artıyordu.Derken büyülü sözleri hatırladı ve anında haykırdı “ Aquamenti!”. Büyünün alevi kısmen söndürmesi gerekiyordu ama tam aksine alev daha da büyüdü.Neler oluyordu? Büyüsü işe yaramıyordu.Derken birkaç olay bir anda gerçekleşti.Sessizliği kıran çok derin bir ses yankılandı.Ahşap ev ateşe daha fazla dayanamamış çöküyordu.Kadın iki çocuğunu sımsıkı kolları arasına almış, ağlıyordu.Ev çökerken tek yapabildiği çocuklarını sımsıkı tutmaktı.İşte o anda Eric ile kadın gözgöze geldi.
Eric nefes nefese uyandı.Sadece bir kabus gördüğüne inanmak istiyordu ama her gece aynı kabusu nasıl görebilirdi?Kondüktörden bir bardak su istedi.Adam tuhaf tuhaf “Sanki suyu kendin yapamıyorsun!” dercesine gözlerinin içine baktı.Eric hala nefes nefeseydi.Hızır otobüs mugglelerin arasından kendinden emin bir şekilde hızla gidiyordu.Birkaç dakika sonra Eric kendine geldi ve ayağa kalktı.Bu kabusların sebebini öğrenmek istiyordu.Acaba niye her gece aynı kabusu görüyordu?Ve o kadın..Kimdi o kadın?Sesini duyuramadığı kadını bilmek istiyordu.Gözlerini gezdirirken o tanıdık suratı tekrar görmeyi umuyordu.Ama on dakikalık bir arayış sonrasında bulamadığı kanaatine vardı.Kondüktöre onun kim oldğunu sordu.Ama kondüktör kendinden geçmiş bir halde şarkı söylüyor ve kaymakbirası içiyordu.
Çatlak Kazan’a geldiğinde olabildiğince hızlı indi.”Evet “dedi ,artık yolculuğumuz daha değişik bir hal alıyor anlaşılan”..