Bakanlığın kargaşasından yorulduğumu hissettiğim an, kendimi dışarı attım. Dur duraksız çalışmaktan sıkılmıştım artık, biraz kaçamak yapmak benim de hakkımdı. Gerçi hiç kaçamak yapmadığım söylenemezdi de. Ben özgürlüğüne düşkün bir adamdım. Bu yüzden kardeşimin benim üstüme bu kadar gelmesi beni sıkıyordu. Bir gün isyan edecektim ama ne zaman… Hogsmeade’de takılmayı gizliden gizliye severdim. Belki bu beni Sihir bakanı olarak bilen kişiler için normaldi fakat bir de karanlık yanım vardı, benim o yanımı bilenler için garip kaçardı Hogsmeade kaçamağım. Bizim gibiler genelde Salazar’s Hallow’da takılırlardı. Tabuları yıkan bir tek ben değildim ki, herkes kaçamaklar yapıyordu. Benim masum Hogsmeade gezimden bir şey olmazdı. Bir yerlere oturmadan önce biraz alış-veriş yapmanın iyi olacağını düşündüm. Uzun zamandır kitap alıp okumamıştım. Oysaki benim gibi liderlerin, büyük adamların çok okuyup yeni fikirler türetmesi gerekirdi. Etrafımdaki hoş bayanların bakışlarını hissedebiliyordum. Fakat aklımın çelinmesine izin vermeyerek her zaman gittiğim kitapçıya uğradım. Buranın tozlu rafları ve eski kokusu çok hoşuma giderdi. Rafların arasında saatlerimi geçirebilirdim. Yaşlı kitapçı bana selam verdi, ben de ona. Bu artık aramızda alışıldık bir şey olmuştu. Ne de olsa ihtiyarla, ailemden çok görüşüyordum. “Raquel Beth’in Asil Kanların Yakarışı’nı arıyorum. Acaba elinizde var mı?” İhtiyar Adam yavaşça başını salladı ve küçücük boyuyla dev rafların arasında bir an kayboldu. Ortaya çıkması da çok uzun sürmedi. Kitabın cildi yeniydi ve pek fazla tozlanmamıştı. Günümüzdeki melezlerin ve muggleların öldürülüşünü gereklilik olarak görmüş, asil kan olmayı vazgeçilmez olarak ele almıştı yazar. Kitabın arkasında yazan ücreti ödedim ve vakit kaybetmeden kitapçıdan ayrıldım. Artık yorulmuştum, bir yerlere oturmaya ihtiyacım vardı. Daha önceleri pek uğramadığım bir yer seçtim kendime. Rahat rahat kaymak biramı yudumlayıp kitabımı okuyabilirdim. Kendime boş bir masa seçerek oturdum ve hemen bir garson çağırıp bol köpüklü kaymak birası söyledim. Biram geldiğinde de kitabımı açıp şevkle okumaya başladım. Öneren kişiler haklıydı, kitap başlangıçta çok iyi gidiyordu. Kaymak biramla beraber son sürat okuyordum. Ta ki… Gözlerini üzerime dikmiş olan güzel bayanları fark etmem hiçbir zaman zor olmamıştı benim için. Daha önce hiç konuşmadığım genç bir bayan beni adeta göz hapsine almıştı. Ya da ben öyle düşünmek istiyordum. Çok güzel saçları vardı, insanı aşka alıp götüren gözleri… Bir an başımı salladım ve kendime geldim. Kendi kendime hayaller kurarak değil de, seviyeli bir şekilde tanışmayı isterdim bu bayanla. Ne de olsa bakandım, bir cadının yanına gidip konuşmam ters karşılanmazdı. Sihir bakanları istedikleriyle konuşabilirlerdi, onlar önemli insanlardı. Kitabımda kaldığım yeri işaretledikten sonra genç bayanın yanına gittim ve yakınında bir sandalye çekip oturdum. “İyi günler genç bayan.” Beraberimde getirdiğim kaymak biramdan birkaç yudum aldım ve nezaket gereği elimi uzatıp “Ben Eric Black. Sakıncası yoksa isminizi öğrenebilir miyim?” dedim. Alacağım cevabı önemsiyordum, her zamanki gibi. Reddedilmeyi hiç sevmezdim, özellikle de bayanlar tarafından. Hele de böyle güzel bir bayan tarafından.