Expelliarmus Rpg Expelliarmus Rpg'ye hoş geldiniz! |
|
| Kurgu Ekibi | |
|
+7Narcissa Naomi Malfoy James H.Strong Daniel Jacob Black Gloreith Améreth Lytnéva Lothrie Giselle Lytnéva Eric L. Black Brian Justin Black 11 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Brian Justin Black Admin - Okul Müdürü
Mesaj Sayısı : 405 Kayıt tarihi : 07/07/08 Rp Partneri : Elisabeth Rose Weasley. {Pişt çaktırmayın ben az çapkınım xD} {Şeyma onu adam eder merak etmeyin. xD}[Sen herşeye karışma bi xD] Rp Yaşı : 27 Gerçek İsmi : Ferdi. Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (100/100) Tarafı: Yoldaşlık
| Konu: Kurgu Ekibi Salı 28 Ekim 2008, 13:46 | |
| Sitemizin daha fazla gelişmesi için bir kurgu ekibi oluşturmaya karak vermiş bulunmaktayız. Eğer bu gruba katılmak istiyorsanız en iyi rpglerinizle başvurunuz.
Yönetim Kurulu^^ | |
| | | Eric L. Black Admin. ~ Sihir Bakanı.
Mesaj Sayısı : 263 Kayıt tarihi : 04/10/08 Rp Partneri : Lómadriethiel. Rp Yaşı : 20. Gerçek İsmi : Ozan. Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (100/100) Tarafı: Ölüm Yiyen
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Salı 28 Ekim 2008, 13:58 | |
| Profesör Dean masanın üzerine bıraktığı yıpranmış astarlı, eski kitaplara bakmaktaydı. Kafasını aşağıya doğru hafifçe eğdi ve kitabın üzerine doğru cılız bir nefes üfledi, nefesinin yaydığı zayıf esinti, kitapların yüzeyini okşadı ve pencereye doğru yol alırken beraberinde kitapların sayfaları arasına saklanmış ürkek toz zerreciklerini de beraberinde göründü. Küçük gri bir bulut şeklinde yükselen toz kütlesi, esintinin ortadan kesişiyle birlikte dağıldı ve havaya karışarak görünürden kayboldu. Profesör Dean ahşap masanın üzerinde duran üç kitaptan ortadakine doğru elini uzattı. Krem rengi, kol ağzı altın sarısı sembollerle işlenmiş olan uzun cübbesinden elini uzatmasıyla birlikte hafifçe parmak uçları görünür oldu. Kitabın sırt kısmını kavradı ve diğer eliyle alttan destekleyerek göz hizasına getirdi. Dean derisiyle kaplanmış, pütürlü ve yeşil görünümüyle kitap kapağının üzerinde iri ve oval, asit yeşili bir topaz vardı. Kitabın yüzeyinde kalan hafif tozları da eli yardımıyla çırptıktan sonra sol elini kitabın üzerine kaldırdı, parmaklarını açarak kitabın üzerinde eliyle bir daire çizmeye başladı. Ehr Lokké Mien sözlerinin fısıltısıyla birlikte kitabın kapağı üzerindeki Topaz, etrafına forfoslu ışık hüzmeleri saçarak parıldadı ve kitabın üst kapağı ve alt kapağı arasına yerleştirilmiş olan tunç rengi, rünlerle kapatılmış olan kilit birden açıldı.
Gözlerinin önüne düşen, küllenmiş griyi andıran ak saç tellerini kulağının arkasına aldıktan sonra kitabın kapağını araladı. Saman kağıdının, bakıra kaçan rengi üzerine yazılmış olan silik yazılar Profesör Agnothicas'ın okumasında güçlüğe sebep oluyordu. Sağ elini havaya kaldırdı ve parmağını şıklatarak Accio Glasse dedi. Sol elinin baş parmağı ile işaret parmağı arasında beliren, çerçevesiz iri mercekli gözlüğü taktı ve kitabı okumaya başladı. Profesör Dean uzun süredir bir öğretim kurumunda ders vermediği için, repertuarını hatırlamak adına bizzat kendisinin yazdığı disiplin defterine göz atmak durumunda kalmıştı. James Dean Güneydoğu Avrupa'da bir Akademide görev yapmaya başlamıştır. Burada staj görmüş ve Akademide kalarak profesörlük mertebesine yükselmiştir. Evlenmemiş olması sebebiyle, Maji kariyerine bütün zamanını ayırma fırsatını bulmuştur. Akademiden ayrılıp varolan bilgisinin sınırlarını aşmak üzere Northenbaur'da bir Kütüphaneye kapanmış ve burayı Akademide çalıştığı müddet boyunca biriktirdiği para ile satın almıştır. Profesör Dean henüz ölmemiş olmasına rağmen Sihirli Üstadlar Ansiklopedisine geçirilmiş bir büyücüdür. Yaklaşık 23 yıl Bu Kütüphaneden çıkmadığı için Ona Kadim Bilgin diyenlerde vardır. Bir müddet sonra, bütçesinin yaşamaya yetmemesi sebebiyle tekrar çalışmak durumunda kalması onun Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulunda çalışmaya başlamasındaki tek sebeptir.
~~
Profesör Dean kayıtlarına biraz göz gezdirdikten sonra kitabın kapağını iki eli yardımıyla sert bir şeklide kapandı. Kitabın kapanmasıyla birlikte kilitlerin iç içe geçtiğini belirten tiz metalik bir ses tüm odada yankılandı. Kitabı, diğer masanın üzerindeki üç kitapla birlikte özenlice Odanın sağ tarafında boydan boya uzanan kitaplıktaki yerlerine yerleştirdi. Gözlerini hafifçe kısıp odayı kulaçan etmeye başladı, eksik unuttuğu birşeyi anımasamak ve herşeyin yerinde olup olmadığını kontrol etmek amacıyla, bu sırada bir yandan istemsizce sakalını okşuyordu. Herşeyin yerinde olduğuna karar verdikten sonra, ağır adımlarla odanın ortasında yer alan, yere kazınmış ve sembollerle süslenmiş bir çemberin ortasına geçti. Sağ elini cübbesinin sol kolundan içeri soktu ve ağır ağır asasını çıkarmaya başladı. Tribal figürlerle işlenmiş, 24 Inc civarındaki boyuyla, Karaçamdan yapılma antik asasını bütünüyle görünür kıldı ve kolunu kaldırarak tavana doğru doğrulttu. Diğer elini serbest Bırakan Profesör Dean gözlerini kapattı ve içinden Sanırım, eski günlerin hatrına güzel bir giriş yapmanın zamanı geldi.. Bakalım yaşlı bedenim hala eski kudretini koruyor mu.. diye mırıldandı. Kendisiyle konuşmasını kestiği anda odayı bir sessizlik kapladı, Elenn Wingae Dihwe Bise sözcüklerinin fısıltısı sessizliğin içerisinde yankılanmaya ve gürleşmeye başladı. Profesör Dean'ın bu sözleri dört kez ard arda tekrar etmesiyle birlikte profesörün içinde durduğu çember parıldamaya başladı. Küçük sarı kıvılcımlar çemberin etrafındaki rünlerden sekerek odanın duvarlarında kayıyordu, profesörün bedeni yavaş yavaş saydamlaşmaya başladı ve gözlerini birden açmasıyla birlikte bedeni göz kamaştırıcı bir ışık ile parıldadı ve ışık kütleleri halinde gök yüzüne yükseldi.
~~
Tılsım Sınıfı, Hogwarts'ın restore edilmemiş sayılı sınıflarından birtanesiydi, duvarlarındaki çatlakların içerisinde bile erdem kırıntıları gizliydi, Sınıfın mermer yüzeyi en ufak bir güneş ışığında bile bütün ihtişamıyla parıldıyordu. Yüzeye baktığınızda kendi yüzünüzü net bir şekilde görmeniz mümkündü. Bu tasfirin yanı sıra, sınıfın içerisi gereğinden fazla boştu. Profesör Dean'dan önce gelen profesörün, şahsi eşyalarını yanına almasıyla birlikte, henüz tam olarak yerleşememiş olan James Dean'ın hiçliği odaya hakimdi. Apar topar yerleştiği Hogwarts Akademisinde henüz istediği düzeni sağlayamamış olması dersini aksatacağı manasına gelmiyordu. Tılsım Sınıfı, Hogwarts'ın Sol cephesinde yer aldığı için, sadece sol duvarında duvar boyunca belirli aralıklarla uzanan Vitray süslemeli camlar vardı. Bu camların manzarası ise direk olarak Duru gölün derinliklerine bakıyordu. Boydan boya yerleştirilmiş olan Koyu renk meşe sıraları, öğrenciler doldurmuştu bile. İşleyecekleri ilk dersin heyecanıyla minik kalpleri istemsiz bir heyecan ile çırpınıyordu. Kimisi gereğinden fazla tedirgin davranıyor, kimisi ise gereğinden fazla rahat. Bu karakter karmaşasını dindirecek olanın profesörün tavrı olduğunu herkes içten içe biliyordu.
Profesörün yokluğunda içeride küçük bir öğrenci gürültüsü oluşmuştu, bu antik odanın iliğine işleyen gürültü koridordan rahatça duyulabiliyordu. Tam bu sırada Sol duvarın en başında yer alan pencereden içeri kuvvetli bir rüzgar girdi. Rüzgarın odanın içinde dolanmasıyla birlikte öğrencilerin gürültüsü kesilmişti, bu kısa süreli sessizliğin etkisinde rüzgarın girdiği pencereden içeri, küçük perileri andıran kudretli parıltısıyla tüm odayı aydınlatan küçük ışık hüzmeleri doluşmaya başladı. Öğrencilerin şaşkınlıkla yüzünde oluşan gülümsemeyle birlikte ışık hüzmeleri kürsüde bir araya toplandı ve büyük bir ışıltı içerisinde profesörün silueti belirdi. Küçük gözlerini şaşkınlıkla kırpıştıran öğrencilere Gülümseyerek hafifçe sakalını okşadı ve konuşmaya başladı.
''Merhaba sevgili öğrenciler, Ben Profesör James Dean Bir kaplumbağa kadar yaşlı ve toprak kadar eskiyim, size hayatım boyunca edindiğim Majik bilgileri Tılsım Dersi başlığı altında sizlere aktaracağım.. Sorusu olan?''
Öğrenciler tuhaf bakışlarla profesöre bakmaya devam ediyorlardı, bir akademide genç büyücülere ders verdikten sonra çocuklarla ilgilenmek ona biraz alçak gelmişti. Bu yüzden kelimelerini daha basit sözcüklerden seçmesi gerektiğini aklına not etti ve bu sırada ismini tahtaya yazdı. Pekala, Şimdi dersimize geçebiliriz ozaman.. dedi. Bu genç beyinleri bilgiye doyurmak için zamanı gereğinden fazla kısıtlıydı. Profesör Dean ilk sıranın önüne doğru birkaç adım attı, ardından sol elini hafifçe havaya kaldırdı ve parmağını şıklattı, çıkan ses ile birlikte odanın içerisinde yanmakta olan tüm mumlar, birden sükunete boğuldu ve oda ışıktan arınmış bir şekilde karanlığa büründü, ön sıralara yakın olan birkaç mumun cılız ışığı öğrencileri görmesine yetiyordu. Işıkların sönmesiyle birlikte odaya hakim olan gürültü profesörün boğazını temizlemesiyle dindi. Ardından profesör sözlerine devam etti.
Dünyanın her yerinde Karanlık, farklı formlarda karşımıza çıkacaktır. Bu karanlığı deşifre edebilmek, onun ardındaki gerçeği görebilmek belli bir kudret gerektirmektedir. Bu gerçeği görebilmek için ise, Karanlığın anti-tezi olan aydınlığı kullanmamız gerekir, karanlığı korkutup kaçırmak ve herşeyi görünür kılmak için aydınlığa sığınmamız şarttır. Bu yüzden ilk dersimizde öğreneceğimiz büyü, temel bir aydınlık büyüsü olan Lumos'tur.
Lumos sözcüğü, Latince ışık manasına gelen Lumen sözcüğünden gelmektedir. Lumos ise Lumen kelimesinin çoğul formudur yani ışıklar manasına gelmektedir. Umarım söylediklerimi not alıyorsunuzdur..
Birkaç uyumsuz öğrencinin dışında, diğer çoğunluk dersi dikkatli bir şekilde takip ediyordu. Bu konuda umursamaz davranmamalıydı Profesör Dean sonuç olarak bilgi onların arzu ederse öğrenebileceği birşeydi, ama böylesi genç zihinlere bilgiyi zorla sokmak ve onlara hayata karşı kullanabilecekleri bir temel bırakmak gerekliydi. Bu yüzden aylaklık yapan öğrenci grubuna doğru dönerek kaşlarını çattı, Bu sırada grubun içerisinden profesörü gören Sarı saçlı, ela gözlü bir öğrenci diğerlerini uyardı ve utangaç bir tavırla yüzlerini kitaba gizlediler. Bunun üzerine tekrar konuşmaya devam etti.
Şimdi ise Lumos büyüsünün pratikte nasıl kullanılacağını öğreteceğim. Sihir Bakanlığı tarafından III. Derece, yaptırımsız Basit büyüler sıralamasında yer alan bu büyü, uygulanış açısından gerçekten çok kolaydır. Büyüyü uygulayabilmek için ise, öncelikle konsantre olmanız gerekiyor. Ardından asanızı herhangi bir kavis çizmeden ileri doğru iterek Lumos sözcüklerini söylemeniz yeterli.
Profesör, uygulamada öğrencilere göstermek üzere, sol elinde tuttuğu asasını hafifçe havaya kaldırdı. Öne doğru asasını ilerleterek Lumos! dedi. Asanın etrafında beliren iki adet açık sarı şerit, asanın ucunda hızlıca dönmeye başladı ve birden gür bir ışık hüzmesi Asanın ucunda küçük bir güneş gibi parıldadı. Dalga dalga yayılan ışık ile birlikte tüm oda net bir şekilde görünür hale geldi, Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında profesör konunun bölünmesine müsade etmeden sözlerine devam etti.
Evet öğrencilerim, gördüğünüz gibi gayet kolay bir büyü. Lumos büyüsü sayesinde ardını göremediğiniz tüm karartıları ortadan kaldırmanız mümkün, evet şimdi herkesin sırayla denemesini istiyorum. Tüm sınıfın deneyebileceği kadar zamanımız var. (Uygulama!)
~~
Genç büyücülerin denemeleri sırasında, sınıfta adeta küçük parıltılar yanıp yanıp kayboluyordu. Birden herkesin yüzü aydınlanıyor, birden karanlığa gömülüyordu. Profesör sağ sıradan kaldırmaya başladığı öğrencilerin, sol arka sırada sonlanmasıyla birlikte. Profesör elini avcu öğrencilere dönük bir şekilde havaya kaldırarak durmalarını söyledi. Sınıf ağır ağır duraldı, profesör asasını kolundan içeri götürerek ait olduğu yere sakladı, Bugünkü dersimiz sona ermiştir öğrenciler, katılımlarınız ve başarılarınızla beni onurlandırdığınız için minnettarım. Ödeviniz, ilk dersimiz olması sebebiyle sadece Lumos büyüsünü tanıtan bir yazı olacak. Ödevlerini geciktirmemenizi tavsiye ederim. Şimdi çıkabilirsiniz.. dedikten sonra, farklı armalar taşıyan cübbeleriyle öğrencilerin kapıdan çıkmasını seyretti. Yıllar sonra, başarılı bir ders vermenin gururuyla birlikte, sınıfın tamamen boşalması ardından kendisi de ağır adımlarla kapıya yöneldi arkasından kapattığı kapının üzerine elini koydu ve fısıldadığı birkaç sözcükle birlikte kapıyı kilitledi. Ardından koridorun karanlığında ortadan kayboldu. | |
| | | Brian Justin Black Admin - Okul Müdürü
Mesaj Sayısı : 405 Kayıt tarihi : 07/07/08 Rp Partneri : Elisabeth Rose Weasley. {Pişt çaktırmayın ben az çapkınım xD} {Şeyma onu adam eder merak etmeyin. xD}[Sen herşeye karışma bi xD] Rp Yaşı : 27 Gerçek İsmi : Ferdi. Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (100/100) Tarafı: Yoldaşlık
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Çarş. 29 Ekim 2008, 16:37 | |
| Düşünmekteyim. Alımlar devam ediyor. | |
| | | Lothrie Giselle Lytnéva Mugglesınız/Lütfen Kendinize Bir Bina Veya Meslek Seçiniz
Mesaj Sayısı : 11 Kayıt tarihi : 11/08/08 Rp Partneri : Christopher Kevın Black xD Hevesimi almak istiyorum xP Rp Yaşı : Ölüm yiyen Gerçek İsmi : Küstah,özgürlükçü,asi
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Perş. 30 Ekim 2008, 18:11 | |
| Yeni öğrencilerin kayıtlarını almak için Hogwarst'a gidip gelmişti. Eve yorgun dönmüş,kendini yatağa atmış ,hemen derin bir uykuya dalmıştı. Ve şimdi yeni yeni uyanıyordu. Sağ gözünü yavaşça araladı Svétlena. Başının zonkladığı büyük bir dehşetle acıyla hissediyordu. Diğer gözünü açarak etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Gözlerini zorlukla açıyordu. Uyku ağır,kara bir bulut gibi sarmıştı soğuk bedenini. Gözlerini tekrar kapattı. Biraz uyukladıktan tekrar gözlerini açarak yataktan kalktı. Kendini siyah koltuğun üzerine attı. Atalarının olduğu hareket eden tabloların kapladığı gri duvara asılı olan takvime baktı.
~ 11 Ekim Cumartesi ~
Her hafta herkesten gizli ziyaret ettiği mezarlığa gidicekti Svétlena. Herkes için kutsal sayılan Cumartei günü Svét için bir anlam taşımıyordu. Sadece annesi Ivana'nın büyükanne Valentina'yı kaybettikten sonra mezarlığa gizli yaptığı ziyaretleri bir gelenek haline getirmişti. Şimdi bu geleneği Svét sürdürüyordu. Oturduğu koltuktan hızlıca kalktı. Askısa duran siyah pardüseyi alarak üzerne giydi. Uzun saçlarını pardüsenin içinden çıkardı. Değişime uğramış sarı dağınık saçlarını elleriyle düzeltmeye çalıştı. Siyah;dehşet veren kapının kolunu aşağıya doğru çekerek kapıyı açtı. Her zaman duyduğu kapı gıcırtısının bugün iflahı kesilmiş gibiydi. Kapıyı sessizce kapatmaya çalıştı Svétlena. Sessizliği bozmamk ve kimseye çaktırmamak için parmak uçlarıyla yürüyordu. Koridorun sonundaki merdivenin kordonunda tutunarak iniyordu. Sonunda merdivenler son bulmuştu. Arka bahçeye doğru açılan kapıya yöneldi. Kapıyı yavaşça açtı ve bahçeye çıktı Svétlena.
Korkunç heykellerin barındığı,sisler ile ruhların bütünleşip,toz bulutu gibi havada uçuştuğu mezarlığa doğru ilerledi. Mezarların üzerindeki toprağa çakılı siyah haclar,hazların hemen üzerinde mezar taşlarına kazılmış ölü isimleri...Derin bir sessizlik çöktü. Ölüler aleminde sağların bu ağır sessizliği,korkunç bir şeyin habercisi gibiydi. Rüzgar haclar arasında uluyup ıslık çalıyor,tahtadan yapılmış bir kaç tabutun üzerindeki solmuş çicekler çırpınıyordu. Büyükaanesi Valentina gibi hac çıkarmaktan hoşlanmıyordu. Hac çıkartmadığı gibi aynı zamanda dua'da etmiyor,sadece mezar başında içinden konuşuyor,bazen ise birşeyler mırıldanıyordu. Gözlerini gökyüzüne dikti. Ay ıığı her tarafı pırıl pırıl aydınlatıyor. Sadece uzaklarda bir koru kara bir benek gibi mehtabın güzelliğini lekeliyordu. Rüzgardan ve soğuktan soluk alamıyordu. Gözlerini mezara devirdi. Birden arka bahçeye açılan demir kapının gıcırtısını duydu. Derin sessizliği bozan bu gıcırtı aynı zamanda mezrda ynkılanmıştı. Gıcırtıyı duymuştu fakat kapının ardındaki kişiyi göremmişti Svétlena. Mezarın başından kalkarken birşeyler fısıldadı birisiyle konuşuyormuşcasına. Ayağıyla toprağı karıştırıyor,sendeliyordu. Gözünü toprağın altından çıkan karınca sürüsüne taktı. Üzeri toprakla doldurulmuş ,tepe haline gelen toprağın içine giiren karıncalrı uzun süre izledi Svétlena. Toprağın altnda rahatça nefes alıyorlardı. Toprağın altında olmadığı halde nefes alamıyordu. Aldığı nefes ğöğsünde birikiyor,sıkışıyor,gıdım gıdım almasına neden oluyordu. Yavaşça yutkundu. Atalarının yoldaşlık tarafından öldürülmüş olmasını kendine yediremiyordu. Yıllardan beri bu acıyla yaşıyordu. Yoldaşlığa katlanamıyor , hepsine büyük bir kin,büyük bir nefret besliyordu.
Yoldaşlığın kökünü kazımayı,kurutmayı sabırsızlıkla bekliyordu. Atalarına karşı intikam yemini ediyor,sinsi gülüşler fırlatıyordu. Gözlerinde yoldaşlığa karşı kinin,nefretin büyüklüğü beliriyor,parlıyordu. Tekrar büyükannesi Valentina'nın mezarna çöktü. Gözler4ini kapattı. Valentina ile bir bağ kurmuşiçinden acı acı konuşuyor,haykırıyordu. Omuzunda bir el hissetti. Arkasından kim olduğunu biliyor gibi,hiç telaşe vermeden gözlerini açtı.
| |
| | | Gloreith Améreth Lytnéva Mugglesınız/Lütfen Kendinize Bir Bina Veya Meslek Seçiniz
Mesaj Sayısı : 36 Kayıt tarihi : 11/08/08 Rp Partneri : C. Jack Sparrow Rp Yaşı : Ölüm yiyen Gerçek İsmi : Güzeliği zekliği asaleti
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Perş. 30 Ekim 2008, 21:40 | |
| Boş Sokaklar Ardından Pembe bulutlar morarıyor,gökyüzü kılımsı bir renge bürünüyordu. Gündüz yerini geceye bırakırken havaya küf kokusu dağılıyordu. Bitmek bilmeyen dar sokaklara dalıyor,çıkış bulamayınca geri dönüyordu. Kafası allak,bullaktı. Ne düşünse,ne düşünmeye çalışsa birileri birşeyler söyleyip karıştıyordu. Buğulanmış iri,koyu buz mavisi gözlerinden aşağıya doğru yaşlar süzülürken,hiçbirşeye aldırış etmeden dar sokakta yürümeye devam etti. Sisli ve karanlık sokağın sessizliğinde bir tek ayakkabısının "-Tak...Tak...Tak...!" sesi duyuluyordu. Gözlerindeki yaşlar yere düşmeden donuyordu. İlikleri donmuştu Ellen'in. Elleri buz kesilmiş,hissetmiyordu. Her ne kadar soğuk olsada hiç birşey hissetmiyordu. Arkasına bakmadan yürüyordu. Birilerinin onu takip ettiğini biliyor,fakat arkasını dönüpte bakmıyordu. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Neden ağladığı bile unutmuştu. Herşeyi unutmak,herşeyden bir an için bile olsa kopmak ne kadar da iyi gelirdi Ellen'e. Bir an duraksadı karanlık sokağın çıkıntılı yolunda. Etrafa şöyle bir gezdirdi. Her karanlık ve sisliydi. Gözlerini kapattı. Değişen bir şey olmamıştı. Gözlerini kapattığında nasıl birşey göremiyorsa,gözleri açıkkende aynı şey oluyordu. Gözleri kapalı bir kaç adım attıktan sonra tekrar gözlerini açtı ve yoluna devam etti. Belki biraz içmek,biraz kafayı bulmak birkaç saatliğine olsada herşeyi unutmak Ellen'e iyi gelicekti. Karanlık Sokağın köşesindeki kaldırım üzerine çıktı, sağa doğru yöneldi ve yoluna devam etti. Sokağın köşesindeki büfeye devirdi ağlamaktan kızarmış,yüzünü korkunç kılan gözlerini. Yaklaştı...Alacağı hiçbirşey olamazdı büfeden. Siyah şapkalı gencin beyaz,sade yüzüne baktı. Raftan aldığı bira şişesini kıza gösterdi; "-Ne kadar?" sesi titriyor,ağzından çıkan buharlar bir süre sonra havada kayboluyordu. Sessinde ağlamaklı bir ifade,titreyişinde birçok haykırışların feryadı duyuluyordu. "-10 Dolar Efendim!" Granmaud sokağında bu konuşmlardan başka birşey duyulmuyordu. Ellen siyah paltosunun cebinden 100 dolar çıkardı. Parayı kızın eline bıraktı.Birasını alarak büfeden uzaklaştı. Ellen'de hiç birşey duymuyor yada duymak istemiyordu. Birasının metalden yapılmış kapağını açarak yudumladı. Kalbinin yandığı gibi boğazı yanmamıştı. Boğazından gıdım gıdım geçiyordu adeta. Sokağın ortasında dengesiz yürüyordu. Birayı çoktan yarılamıştı. Bir kaç yudum aldıktan sonra,insanları çifter çifter görmeye başlamıştı. Dünya dönüyor,yer ayaklarının altından kayıyordu. O sesi,o cümleyi duyduktan sonra fezaya yuvarlandığı zannetti. Malikanedeki feryatların,haykırışların,çığlıkların hepsi yüreğinde kopuyordu adeta. Bira bitmişti. Ellen iyice sarhoş olmuştu. Gözleri kayıyordu. Yere yıgılmasına az kalmıştı. Uzun,donmuş parmaklarını gözleri önüne getirdi. Kendini test edercesine bakıyordu ellerine. Ellerinde bir tane daha,parmaklarında 20 tane daha görüyordu. Boş boş gülümsemeye başladı Ellen. Gülüyor mu,ağlıyor mu belli değildi. Elindeki bira şişesini birden yere fırlattı. Kaldırım üzerindeki buz tutmuş taşa fırtlattı. Şişe binbir parçaya ayrılmış,bembeyaz karın üzerinde leke bırakmıştı. Yutkundu...Biranın acı tadını yeni yeni hissediyordu. Hava iyice kararmıştı. Bez parçalarıyla örtmüş olduğu vücudu...Çıplak kalmış ruhunu gökyüzündeki parlak yıldızlar örtüyordu. Ama hala yarım,eksik kalan bir şeyin olduğunu iyi biliyordu. Derin bir iç çekti. Zil zurna sarhoş olmuştu Ellen. Gözlerini zorla kalkdırdı. İlerideki tabelaya bakarak ilerlemeye devam etti. Yolun ortasında dengesiz ve düzensiz yürüyordu. Çatlak Kazan'nın yakınlarındaydı Ellen. ^ < Çatlak Kazan > ^ Ahşap merdivenlerin gıcırdayan basamaklarını zorla çıkmaya çalışıyordu Ellen. Sonunda kapının önüne gelmişti. Siyah kapının kolunu kendine çekerek kapıyı araladı. Büyüyle düzenlenen boş masalar ve rezerve...Boş dengesiz adımlarını rezerveye doğru yöneltti. Rezervede duran şaşkın bakışlı,esmer 18 yaşlarındaki kızın yüzüne baktı. Bir ara kardeşini görüyor gibi oldu Ellen. Méll'e ne kadar da benziyordu bu kız. Yada benzemiyordu. Kızkardeşine benzettmek istiyordu. Gözlerini kıza doğru çevirdi. Uzun süre baktı. Méll olmadığı anlayıncaya kadar izledi kızı. Kısa bir süre sonra ;"-Büyük bir oda istiyorum!Çok büyük!"sesi titrediği gibi vücududa titriyordu. Kız anahtarlıktan aldığı oda anahtarını Ellen'e uzattı. Kızın elinden anahtarı almak için kızın eline dokundu. Sıcak bir el...Ya kendi elleri sıcak mıydı? İnsanlardan uzak kalmış bir küçük kızın kalbi kadar soğuktu. Anahtarı eline aldı Ellen. "2. katta soldaki 3. oda!"berrak çıkan bu ses Çatlak Kazan'da yankılanmıştı. Odasına çıkmak için koyu kırmızı halıyla kapatılmış merdivenin basamakları yavaş yavaş çıkıyordu Ellen. Merdivenler bitmişti. Odasının kapısına gelince elindeki anahtarı anahtarı,kapının anahtar deliğine sokmaya çalıştı. Olmuyordu...Bir türlü olmuyordu. Kapıyı bir türlü açamıyordu. Böyle devam ederse hiç açamıyacaktı kapıyı. Uzun paltosunun derin iç cebinden asasını çıkardı. "-Alohomora"son bir gayretle söylemişti sihirli sözükleri. Kapıyı açmıştı. Hızlıca kapıyı kapattı. Büyük bir oda istemişti.Odanın içinde kaybolma umuduyla girmişti. Hiç birşeyle ilgilenmeden kendisini yatağına attı. Yumuşak yatağın üzerine bırakmıştı kendini. Kendini hiç iyi hissetmiyordu. Manevi bir eksiklik vardı üzerinde. Gözlerini kapattı. Uyumaya çalıştı. Yataktan dönüp duruyor,uyuyamıyordu. Uzun süre yatakta dönüp durmuştu. Midesi ağrımaya başlamıştı. Gözleri yaş yerine kan damlacıklarıyla donatılıyordu. Daha fazla dayanamadı Ellen. Gece yarısı çoktan geçmişti. Çatlak Kazan'daki herkes uyumuştu. Ellen hariç. Kendini yataktan zor attı. Midesi yüzünden çok acı çekiyordu. Odasından zorla çıktı Ellen. Merdivenlerden hızlı,düzensiz ve sessizce indi. Çıkış kapısının aralıyarak dışarı çıktı. Kar yağmaya başlamıştı. Pamuk tanesi gibi yeryüzüne düşüyor,hızlıca eriyordu. Yolda acıyla yürüyordu. Gri bir direğin,karla kaplanmış dibine oturdu. Soğuk iliklerine işlemişti. Soğuğu hissetmediği gibi mide ağrısını hissetmemeye başlamıştı. Direğe kafasını yasladı. Gözlerini kapattı. Sanki rahar bir yataktaymış gibi derin bir uykuya daldı. Uzun zamandır bu kadar rahat uyuyamamıştı. Ivana Ölümünde 1 Hafta Sonra Sabah olmuş irkilerek uyanmıştı Ellen. Hiç sabah olmuşa benzemiyordu. Karanlık gökyüzünü kendi emri altına almıştı. Sabahın karanlık yıldızlarından mahrum bir geceden farksızdı. Tam 1 hafta olmuştu. Annesi 1 hafta önce ölmüştü. Aklından silemiyordu. Annesinin kolllarında ölürken siyah gözlerinin kızı EllenEn üzerinde olması ne korkunç birşey...Düşündükçe çıldırıyor gibi hissediyordu. Bundan 6 yıl önce kaybettiği büyükannesi Valentina'nın söylediği sözü aklına gelmişti. Aynı şeyi anneside söylemişti Ellen'e."-Olabilidğince unutmak ve gülmek;hatırlayıpta üzülekten daha iyidir!"şimdi daha iyi biliyordu. Büyük annesi ve annesini neden söylediği. Onlar sanki ölüceklerini biliyorlar gibi söylemişti bu sözleri. En azından Ellen böyle düşünüyordu. Oturduğu direğin dibinden kalktı. Daha cenaze evine gidicekti. Gitmek istemediği tek yer orasıydı. Ama bunu yapmak zorundaydı. Midesinin ağrısı geçmişti fakat başı hala ağrıyordu. Dün gece çok içmişti. Şiş,kızarmış gözlerini zar zor açık tutuyordu. Göz kapaklarını kaldıramıyordu. Sanki birbirine yapışmış gibiydi. Sokağın ortasında yürümeye başladı. Evden oldukça uzaktı. Yürümek belki iyi gelicekti Ellen'e ama yolda düşüp bayılması an meselesiydi. Asasını çıkardı. Malikaneye odaklandı. Sihirli söz sözlemeden kendini Malikaneden buldu. //// Widmore Malikanesi /// Ivana Öldü ///Çığlıkların,feryatların,ağlayışların yükseldi malikanenin ortasından buldu kendini. Kızkardeşi Méll ablası Marissa'ya sarılmış ağlıyordu. Kimse Ellen'in geldiğini fark etmemişti. Malikanenin büyük merdivenlerinden yavaş yavaş çıkıyor,cenaze odasına doğru ilerliyordu. Kapıyı yavaşça açtı. Kapının gıcırtısı duyuldu. Ellen gıcırtı ölünün ruhunu rahatsız edicek dercesine kapıyı hızlıca kapattı. Süslenmiş tabuta doğru yaklaştı. Annesinin beyaz,solgun yüzü,kıvırcık kızıl saçları tabutun içinde yayılmıştı. İri parlak siyah gözleri hafif aralıktı. Gözleri doldu,ağlayamadı. Küçük bir kutuya sıkıştırılmış o kocaman kalbi cız etti. Kapının gıcırtısı tekrar duyuldu. Arkasını hiç dönmedi. Kimin geldiğini bile merak etmemişti. Bir kız kardeşinin sesi yükseldi cenaze odasında. Bu ses Méll'in sesiydi. "Ivana Öldü!Annemiz öldü Ellen!"bu ses Ellen'i duygulandırmıştı. Kardeşinin dolu gözlerinden akan yaşları . Uzun parmaklarıyla sildi. Yararı yoktu. Yaşlar tane tane değil akarsudan akan oluk oluk su gibi akıyordu. Annesinin soğuk tenine yaklaştı. Bir titreme almıştı Ellen'i. Annesinin yanağına bir buse kondurdu. Bu veda busesiydi. Ağlamamaya yemin etmişti. Ama nafile...Odada bir hıçkırık sesi daha duyuldu. | |
| | | Daniel Jacob Black Karanlık Lord
Mesaj Sayısı : 982 Kayıt tarihi : 25/07/08 Rp Yaşı : 27 Gerçek İsmi : Berker Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (100/100) Tarafı: Ölüm Yiyen
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Cuma 31 Ekim 2008, 15:16 | |
| Daniel yine her zamanki gibi erken kalkıştı. Çünkü güne erken başlayınca kendini daha dinç ve zeki hissediyordu. Hem zaten erken kalkıp işlerini bir günün içine daha kolay sığdırabilirdi. Spor yapmak, duş almak, çalışmak, ders vermek!
Daniel ne kadar da çabuk unutmuştu. O bir Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profsörü idi. Ayrıca bugün de birinci sınıflara ilk dersini verecekti.
Uzun uzun düşündükten sonra Danny, ilk derste kendisine ilk anlatılan Karanlık Sanatlara Karşı Savunma konusu geldi. Aslında bu bir yandan da bu konu Sihirli Yaratıkların Bakımı Dersi konusu sayılırdı. Çünkü Daniel’ın anlatacağı konu Cin Perileri ve onarla karşı kendini korumaydı.
Cin Perileri’nden korunmak aslında çok kolaydı. Aslında iki yolu vardı. Ama Daniel bugünlük bir tanesini öğretecekti. Çünkü ikinci seçeneğin büyüsü biraz daha zordu. Danny derste anlatacaklarını düşünürken biraz heyecanlandı. Çünkü Karanlık Sanatlara Karşı Savunma sınıfına uzun zamandır girmiyordu. O sınıf onun en sevdiği dersin sınıfıydı. Daniel aslında Kehanet’i de severdi ama profesörleri beş para etmezdi, tabi ki şimdi Brian profesördü. Daniel dersin eskisine göre daha iyi olacağına emindi.
Daniel hızlı bir biçimde sporunu tamamladı ve hemen duşa girdi. Duş onu her zaman rahatlatırdı, hele de spordan sonra. Danny duşunu aldıktan sonra hızla yeni aldığı profesör cüppesini giydi. Kolye Hortkuluğunu da boynuna astı ve gömleğinin içine sakladı görünmesin diye. Zaten diğer hortkulukları Sessizlik Kuyusu’ndaki odasında duruyordu. Ancak kolye hortkuluğunu Hogwarts’taki odasında bırakacak kadar aptal değildi. Çünkü biri girip alabilirdi.
Hazır olduğunu düşündüğü anda Danny, saçlarını taramadığını fark etti. Ama sıratarak hiç umursamadan odasından çıktı. Çünkü o saçlarını taramazdı. Dağınık olması hoşuna gidiyordu ve tabi ki ona da yakışıyordu. Küçük kuzeni Yancy’de saçlarını öyle bırakıyordu. Belli ki o Daniel’a çekmişti. Brian ise hep saçlarını tarar, spreyler ve dikerdi. O sanki biraz daha bakımlıydı bu konuda.
Daniel hızla Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğine ilerledi. Koridorlarda eskiden beri tanıdığı kişileri görünce başıyla selam verdi ve yoluna devam etti. Nedense aşırı neşeliydi. Belki de profesörlüğünün ilk günü diye böyleydi. Onun karanlık lord olduğunu bilen Slytherinliler ne yapacaklardı acaba. Sonuçta onların anneleri babaları Daniel’ın yandaşlarıydılar. Tanımaları çok doğaldı. Belki de akıllı yandaşları söylememiş olabilirlerdi çocuklarına. Belki de söylemişlerdi çünkü çocuklarının tedbirli olduklarına güveniyorlardı.
Sonunda gelmişti, her zaman yeni umutlarla girdiği sınıfa gelmişti. Öğrendiği şeyleri borçlu olduğu sınıfa gelmişti. Birden içindeki heyecanın yerini burukluk aldı. Ne kadar da güzel yılları olmuştu Hogwarts’ta. Boş koridorlara baktıkça aklına bir zamanlar o kordidorlarda koşuşturup neşeli muhabbetler ettikleri geliyordu. Ne kadar da güzel günlerdi. Daniel eskiye dönmek için elinde olan her şeyini verirdi, Ginny hariç. Çünkü Ginny’yi hiçbir şeye değişmezdi. O bir taneydi ve öyle de kalacaktı.
Daniel kapıyı yeni umutla açtı yine. İçeride kimse yoktu çünkü daha biraz erkendi. Bu yüzden Danny içeri girdi ve etrafı izlemeye başladı. Tıpkı eskisi gibi hoş bir görüntüsü vardı sınıfın. Daniel’ın gözünün önünde yine naılar canlandı. Derste atışmaları, profesör ile tartışmaları, doğru yanıt vermeleri ve arada bir gizlice Bonnie’yi kesmesi. İstemeden de olsa yüzüne bir gülümseme hakim oldu. Eskiden de en az şimdiki kadar fırlamaydı. Ama o zaman fırlamalıkları kötü sonuçlar doğurmuyordu. En azından dostları üzülmüyordu, ufak cezaların önemi yoktu o zaman.
Uzun süre etrafı süzdükten sonra Daniel masasına oturdu ve öğrencilerin gelmesini bekledi. Öğrencilerin hepsinin geldiğine emin olduktan sonra da gülümseyerek oturduğu yerden kalktı ve öğrencileri hızlı bir şekilde inceledi. Hepsi birbirinden tatlıydı çünkü onlar daha on bir yaşındaydılar. Kimisi aşırı sinsi, kimisi aşırı cesur, kimisi aşırı zeki ve kimisi de aşırı adildi. Danny bir süre daha öğrencileri inceledikten sonra tatlı bir ses tonuyla
“Merhaba, hepiniz Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğine hoş geldiniz. Ben yeni profesörünüz Daniel Jacob Black.”
Dedi ve tahtaya dönerek düzgün bir yazıyla adını yazdı. Yazısı çok güzeldi Dan’in her zamanki gibi. Daha sonra tekrar öğrencilere döndü ve
“Bugün işleyeceğimiz konu yani ilk dersimizde işleyeceğimiz konu Cin Perileri. Onlara ayrıca Pixie de denir. Yani gördüğünüzde garipsemeyin diye.”
Dedi. Yine tahtaya döndü ve ‘Cin Perileri (Pixie)’ yazarak dolabında hazır olarak bulundurduğu bir cin peri resmi çıkardı. Bunu kendisi çizmişti. Biraz komikti çünkü cin perinin elinde lolipop vardı. Ayrıca kanatları da vardı. Halbuki cin perilerinin kanatları olmazdı. Ama yine de örnek olsun diye resmi tahtaya astı.
Hemen ardından öğrencilere döndü ve
“Cin Perileri çoğunlukla nerede yaşarlar bilen var mı?”
diye sordu ve bir öğrenci parmağını kaldırıp söz isteyerek cevap verdi:
“Cinperiler çoğunlukla İngiltere'deki Cornwall'da bulunur."
Daniel kafasını evet anlamında salladı ve
“Hıhı doğru cevap. Binana artı beş puan, oturabilirsin.”
Dedi. Sonra yine öğrencilere dönerek anlatmaya başladı:
“Evet, Cinperiler çoğunlukla İngiltere'deki Cornwall'da bulunur. Rengi elektrik mavisi, boyu yirmi santimetredir. Çok muzur olan Cinperi, her tür hileden ve eşek şakasından hoşlanır. Kanatları olmadığı halde uçabilir, tedbirsiz insanları kulaklarından yakalayıp yüksek ağaçların ya da binaların tepesine bıraktığı duyulmuştur.
Bir an duraksadı ve tahtadaki resmi işaret ederek
“Resim sizi yanıltmasın, aslında cin perilerin kanatları yoktur. Genelde çizime döküldüğünde kanatlı çizilirler, çünkü uçtuklarının belli olması istenir. Ancak benim çizdiğim resim tamamen saçmalık çünkü Cin Periler lolipop yemezler, kanatları yoktur. Sadece örnek olsun diye çizdim."
Dedi ve derin bir nefes alarak devam etti:
“Yalnızca başka cinperilerin anlayabildiği konuşmaları, tiz ve hızlı bir gevelemeden ibarettir. “
Bir süre duraksadı ve aklına son bir şeyin gelmesi ile irkildi ve hızla
“Ayrıca doğurarak yavrularlar.”
Diye ekledi. Nasıl da unutmuştu, zamanında buna çok gülmüştü. Halbuki gülünecek hiçbir şey yoktu. Bunu çocukluğuna vererek gülümsedi ve masasının altında saklıyor olduğu kafeste bulunan cin perilerini çıkardı. İğrenç bir ses çıkarıyorlardı. Sanki birileri çığlık atıyor gibiydi. Ancak çok sürmeden Daniel asasını çekti ve onlara doğrultarak
“Silencio!”
diye bağırdı. Cin perileri bir anda sustu. Bunun ardından Danny tekrar sınıfa döndü ve
“Cin Perilerini Petrificus Totalus büyüsü ile dondurulabilir. Bu büyüyü yaptıktan sonra onları ben kafese tıkabilirim. Sizden tek istediğim şu iğrenç yaratıkları dondurmanız.”
Dedi ve sinsice gülümsedi. Sonra Susturma büyüsünün etkisini kaldırınca bir tane cin periyi dışarı saldı ve örnek olarak onu dondurmak için asasını çekti ve
“Petrificus Totalus!”
dedi. Cin peri donunca onu ayrı bir kafese tıktı. Hemen ardıdan öğrencilerine bakıp
“Hadi bakalım, sizi de görelim.”
Dedi ve cin perilerin bulunduğu kafesin kapağını açtı. Bütün cin periler dışarı çıktı. Öğrenciler onlarla uğraşmaya başlarken Dan, sandalyesine oturdu ve onları izlemeye başladı. Bir problem olursa hemen müdahale ederdi ama zaten öğrenciler gayet iyiydi. Ancak birkaç kişi köşeye sinmiş duruyorlardı. Danny onlara bir süre güldükten sonra Cin perilerinin çoğunun dondurulduğunu gördü ve hoşnut bir biçimde gülerek öğrencilere oturmalarını söyledi. Hemen ardından dondurulamamış olan cin perilerini dondurdu ve Kafese tıktı.
Ders bitmişti fakat birkaç dakika kalmıştı. Bu da ödev vermek için yeterli bir zamandı. Daniel hemen programına baktı ve sonra öğrencilere dönerek
“Bir dahaki dersimize böcürtlerle ilgili bilgi toplayarak gelin. Güzel ve süslü yapmanızı öneririm çünkü hoş görüntü her zaman insanın gözünü boyar ve bu da sizin lehinize. Daha fazla puan kazanabilirsiniz. Ayrıca en güzel ödevi asacağım haberiniz olsun. Şimdi toplanabilirsiniz.”
Dedi. Masasını toparladıktan sonra öğrencilere “İyi günler” dileyerek sınıftan ayrıldı. Ders umduğundan da iyi geçmişti. Öğrencileri de sevmişti, hepsi birbirinden tatlıydı ama arada birkaç itici tip vardı. Genel olarak iyi bir sınıftı ama. Büyük sınıfların daha berbat olacağından emindi. Zaten yedinci sınıflardan sadece bir yaş büyüktü. Onlara öğrencilermiş gibi davranmak zor olacaktı. Fakat denemeye değerdi. Çünkü hayat çok güzel geçiyordu ve böyle bir şey sorun olamazdı. | |
| | | James H.Strong Uçuş Profesörü&Ravenclaw B.S.
Mesaj Sayısı : 330 Kayıt tarihi : 02/09/08 Rp Partneri : xx Kısa İlişkiler Adamı olsa da Nerissa Malfoy xx Rp Yaşı : Ölüm Yiyen Gerçek İsmi : Ayyaş Tilki Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (100/100) Tarafı: Ölüm Yiyen
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Cuma 31 Ekim 2008, 19:37 | |
| -Orman-
Lizin bastığı kuru dalın çıtırtısı boş ormanın derinliklerine kadar yankılandı.Gecenin köründe Yasak ormanın içlerine doğru ilerliyordu.Muhtemelen saat 21.00'ı bir hayli geçmişti ama umursamadı.Mışıl mışıl uyuyan öğrencilerin aksine Liz bu monoton hayatına yeni heyecanlar katma peşindeydi.
Yanımda birinin olmaması ne yazık! diye düşündü bir an.Elleri üstündeki kalın polara rağmen buz gibiydi,ısıtma çabasıyla ellerini ceplerine soktu ve ilerlemeye devam etti.Ayaklarının dibindeki dal parçaları ayağını yere bastıkça çatırdıyor ve sesssizce ormanda ilerlemesine engel oluyordu. Esintiyle hareket eden ağaç dallarının gölgesi paranoyaya bağlamış herhangi birinin delirmesine sebep olabilirdi.
Liz bir süre sessizce düşünerek ilerlemeyi sürdürdü.Muhtemelen şu anki davranışları sebebiyle birkaç ceza alacaktı. "Yasak Ormana" "Yasak" olduğunu bile bile girmek..Üstelik uyuyor olması gerekirken! Liz o uslu ve kuralcı "süt çocukları" gibi değildi işte.Kanındaki adrenalinin kendini belli etmesi gerekliydi.Hiperaktifliğini belli başlı davranışlarla göstermeliydi!Lizi yapısı buydu,tek bir başlık altında toplanırsa Liz "Yaramaz"dı!
Olduğu yerde durup çevresine bakındı.Düşüne düşüne oldukça yol katetmişti ve şimdi nerede olduğunu kestiremiyordu.Kalın sis tabakası çevresini sarmıştı ve şimdi dönüş yolu da seçilemeyecek gibiydi.Sis Lizi yutmuştu,ayağının ucunu dahi göremiyordu. Ani bir telaşla yerinde dört dönüp gökyüzüne baktı.Karanlık gökyüzü olduğu yerde,yukarıdaydı fakat çevresi su buharı idi,ardında neler barındırdığıysa muamma..
Telaşla yolunu bulmak üzere koşmaya başladı.Olabildiğince soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu.Eninde sonunda sabah olacak ya da sis dağılacaktı.. Belki de Liz için bir daha sabah olmazdı..!
Yasak Ormanın içinde bulundurduğu hayvan çeşitleriyle ilgili bilgileri çok temeldi.Bilmediği tonlarca yaratık olabilirdi ve herhangi biri sisin içinden Lize saldırabilirdi.Bu çok kolay olurdu,Liz şu anda çok savunmasızdı.Ceplerini yoklayıp asasını aradı. Cebinde değildi,yanında değildi.Düşürmüş olmalıydı! Bahtsızlığına lanetler okuyup çıkış yoluna ait birkaç ipucu aradı gözleriyle.Asası da yanında değilken çok savunmasız ve muhtaç hissediyordu.Gecenin karanlığında,ait olmadığı bu yerde çaresiz hissetti.
Koşmanın yararı yoktu,ne kadar ilerlerse ilerlesin sonuç aynıydı;sis! Sonu gelmeyen bir labirennten farksızdı bu ortam,geniş ve kalın sis tabakası tüm ormanı yutmuştu. Kolunda saati de yoktu,geçen zamanı anlamak için yeniden gökyüzüne çevirdi bakışlarını.Ay yükselmişti,dolunay bulutların ardında bile olsa parlaklığını yitirmemişti. Dolunay,kurtadamlar... Yasak Ormanda da kurtadam olma olasılığı var mıydı? Bu düşünceyle ürperdi ve ağır adımlarla ilerlemeye devam etti.Ciğerleri koşmanın etkisiyle gerilmişti ve nefes almasını zorlaştırıyordu.Derin derin nefes alarak adımlarını yavaşlattı.Koşmasına gerek yoktu,zamanla ilgili herhangi bir sıkıntısı yoktu.Gece onundu ve bu durumda ses çıkarmanın ölümcül sonuçlar olabilirdi...
Önüne büyük bir engel çıkınca el yordamıyla ne olduğunu anlamaya çalıştı.Bu geniş bir ağaç gövdesiydi,kökleri topraktan fırlamış bir ağaç,muhtemelen çınar ağacı.
Aniden bir uluma duyduğunda arkasına döndü.Kurt sesi gibiydi ama Liz ondan önce bağıran bir erkek sesi duyduğuna emindi.
Alnına sürtünen saçlarını gözünün önünden çekip korkuyla koştu. Kurtadamlar!Yasak ormanda!
Liz bu durumda yapabileceği en iyi şeyi yaptı,ileride görebildiği geniş ağızlı mağaraya girip dışarıdaki tehlikelere karşı korundu.Ama içerideki tehlikeleri hesaba katmamıştı...
-Mağara-
Lisa karanlık ve nemli mağara içinde ağır adımlarla ilerliyordu.Elinde muggle Kentten aldığı bir muggle aracı vardı,onlar buna fener diyordu.Çok kullanışlı sayılmazdı,yine de ortamı yeteri kadar aydınlatıyordu. Fenerin ağzından süzülen beyaz ışığın etkisiyle gölgesi adeta duvarda dans ediyordu.
Mağara her zaman aynı ölçülerde değildi,bazen Liz'in sürünerek geçmesi gerekiyordu,bazense koridor 20 adamlık bir askeri bölüğün yan yana geçebileceği kadar genişliyordu.Liz elindeki cihazı endişeden terleyen elinde döndürüp yine daralan koridorda ilerledi.Her adımıyla ayak sesleri mağaranın çıplak duvarlarında yankılanıyordu.Mağaranın bu kadar büyük olacağını tahmin etmemişti.Olabildiğince emin adımlarla ilerlemeyi sürdürdü.Mağara emeklenerek geçilebilecek hali aldığında Liz sürünmeye başladı.Duvarlardan akan yapışkan sıvılara aldırmamaya çalışıyordu.Bir çıkış yolu olmalıydı,geldiği yönden çıkamazdı,orada çiğ çiğ parçalara ayrılıp mideye indirilmeyi bekleyemezdi!Neredeyse 2 kol mesafelik bir yerin sonundaki açıklığı gördü. Geniş bir alana açılıyordu,Liz heyecanla feneri tutan kolunu önünde tutup zorlukla kendini o daracık boşluktan geçirdi.
Sonunda delikten aşağı düştüğünde(ki alçak bir yerden düşmüş sayılmazdı) çevresine bakınma fırsatı buldu.Ayağa kalkıp incinen bileğini ovuşturdu.Elleri toz içinde kalmıştı ve düşmenin etkisiyle fenerin pilleri fırlayıp etrafı kör karanlığa bürümüştü.Liz öncelikle tozlu ellerini birbirine sürttü sonra el çırpmasına benzer bir hareket uyguladı.Bu hareketiyle beraber zifiri odadaki tüm fenerler tek bir hareketle yandı ve içeridekileri gözler önüne serdi.
Vay canına!Ohaa! dedi Liz en içten tepkisiyle.Oda altın rengi duvarları olan genişçe bir yerden ibaretti.Yerde mozaikten kırmızı bir ejder figürü vardı ve tüm zemin boyunca yayılmıştı.Dışarıdaki soğuğun aksine burası oldukça sıcaktı.Hatta fazla sıcak..
Liz üstündeki kapşonlu poları çıkarıp omzuna aldı.Üzerindekiler iyice yıpranmıştı,çizgili tişörtü duvarıdaki yapışkan sıvıya bulanmıştı ve kot pantolonunda da bariz büyüklükteki yırtıklar açıkça görülüyordu.
Üstündekilerin durumuna fazla takılmadı,odanın karşısındaki kapılar daha çok ilgisini çekiyordu.Kapıların karşısına ilerleyip merakla baktı.Karşısında 3 tane kapı vardı;Altın,gümüş,bronz... Bir başkası olsa muhtemelen altın kapıya atlardı,ama Liz bunda bir bit yeniği olduğunu seziyordu. Bronz kapıyı seçmeyi düşündü daha sonrasında ama onun ardındaki şeyden de habersizdi. hepsini de açabilirdi,ama bu enayilik olurdu.
Bronz kapının önünde durup kapıya baktı.Kapının çevresi bakır renkli ince işçilik isteyen oymalarla bezenmişti,kapı kolu ise soru işareti şeklindeydi.Diğerlerinin kapı kolu da soru işareti şeklindeydi.Liz ürperdi,nasıl bir yerdi burası??
Derin bir nefes alıp elini kapı koluna attı.Ama acıyla elini geri çekip üfledi.Kafı kolu sıcak değildi aksine çok soğuktu!
Mantığını topla salak kız!Mantıklı ol! dedi boğuk bir ses.Liz görünür şekild sıçrayıp yanındakine baktı.Gördüğü şey daha da tırsmasını sağladı.Siyah pelerin içinde havada duran bir silüet yanında belirivermişti!
Ne mantığı?Deli misin sen? dedi kendini toparlayıp.Silüet cevapladı;
Seni buraya bunun için getirdik ufaklık! Mantıklı bir çocuksun diye!Şimdi doğru kapıyı seç içeridekileri daha fazla oyalayamam!
Niye ben? dedi Liz merakla bir o kadar da huysuzca.Ne olduğunu anlayamıyordu
Çünkü "o" seni seçti! diye yanıtladı silüet.Liz hala birşey anlamamıştı;
İçeride ne var?dei Liz ardından buna cevap bulabilme umuduyla
Görmek istemeyeceğin şeyler! dedi pelerinden gelen boğuk ses yeniden.
Sabrı taşmış olan Liz aşırı cesaret isteyen bir tavırla silüete yaklaştırdı ve ince kemikli parmağıyle silüetin göğsünü dürttü:
Beni bu lanet ürkütücü yere kapı açtırmaya mı getirdiğini söylüyorsun?Ne akla hizmet böyle birşey yaparsın seni uçan pelerin bozması yaratık?!Burada ölebilirim farkında mısın??Bir açıklama istiyorum senden,geçiştirme ya da oyalama olmadan!
Silüet başını iki yana sallayıp;
Anlamıyorsun değil mi ölümlü yaratık...Bunları sana ben söyleyemem!Kapıların neye göre açıldığını çözmek zorundasın!Bronz kapıyı açamadın,nedenini sen bulmalısın! Silüet bunu der demez tiz bir çığlık kopardı,acı çekercesine başını geriye attı ve silikleşti. Liz cidden birşey anlamıyordu ama bunu çözebilirdi.
Kapıya yeniden baktığında bir yazı yazdığını gördü,her yazının yanında da bir kral figürü vardı;
Zamanı geldiğinde saçıldı hazineler Verildi kurbanlar,en iyi ganimetler Buna rağmen dinmedi onun bu duygusu Kapıyı açamadı o duygunun yoksunluğu...
Liz tekerlemeyi defalarce kez okudu.Diğer kapılardakileri okuyup öyle bulmaya karar verdi.Altın kapının üstünde kocaman bir 8 vardı.önüne geçip tekerlemeyi okumaya başladı;
8 dediler,ışığın habercisi Karanlık hakimken muhtaç kimileri Oysa ayı söndürdü geceden onun kudreti ve açamadı bundan dolayı bu geçidi...
Liz koşup bir de gümüş kapıdakini okudu,aralarında bir bağlantı olması umuduyla;
Dudaklar konuştu kulaklar işitti Kapının ardındakini diller iletti O da inat etti bulacaktı bu hissi Bilemedi buna kör bir bilge sahipti
Liz kararsızlıkla geri çekilip 3 kapıya birden baktı.Kafası karışmıştı.Can alıcı kelimeleri tekrar etti
Saçılan hazineler,iyiliğin habercisi,ışık,kör bir dilenci??Tanrım,sihir tarihine çalışmalıydım! dedi.Buradan hiç çıkamayacağını hissetmeye başlamıştı ve git gide bu dar mekan tüylerini ürpertiyordu.
Şimdi... dedi ve volta atmaya başladı. Hepsi bağlantılı,bunu biliyoruz. Harflerin değerlerini toplasak?
Harflerin "Numa" alfabesindeki yerlerini topladığında sevinçle yüzü aydınlandı
22,23,24!Hepsi 20li basamaklar! dedi sevinçle.23.kapıyı seçmeliydi,23ünde doğduğu için...Altın kapı!
Kapıya gidip kendinden emin bir edayla kapı kolunu kavradı.Ama yine acıyla elini çekmek zrunda kalmıştı,bu seferki sıcaktı!
Tiz çığlık yeniden koptu ve yer gümbürdedi.Liz geriye kalan son kapı koluna attı elini ama onu da açamadı.Öfkeyle bağırdı;
Ne yapmamı istiyorsun lanet olasıca! dedi ve yeniden düşünmeye başladı.
Hazineler saçılmış... dedi ve düşünmeye başaldı. Hazineler saçılmış ganimetler verilmiş ama o hala o duygudan yoksunmuş.Alçak gönüllü değilmiş demek ki!Parola:Alçakgönüllülük??
Şimdi tekerlemeyi tekerleme gibi düşünmeyi bırakmıştı,olaylar gibi düşünüyordu.Mantığını kullanıyordu!
Bronz kapı gümbürtüyle açıldı ve içeriden bir ışık hüzmesi süzüldü.Liz bu sefer Altın kapıya yaklaştı; Azize habercisi,hımm tarot kartlarında 8 numara azizedir!!Azize ışığın habercisidir!Işık da aydınlık,gündüz,iyilik! Evet parola iyilik!
Altın kapı da aynı bronz kapı gibi açılınca sıra gümüşe geldi. Bu zor,kör bir bilgenin sahip olup da bir kralın sahip olamadığı nedir ki?Fakirlik,alçakgönüllülük,eziklik?Dedikodu mu acaba parola?
Kapı kıpırdamadı,Liz zihnini biraz daha zorladı.Parmaklarıyla şakaklarını ovuştururken sesli düşünmeyi sürdürdü: Körü geçtim,bir bilge neye sahiptir,bilgiye.Bilgi neyi getirir?Zeka???
Kapı hareketlenince Liz yumduğu gözünü açıp haykırdı: Parola: Zeka!
Kapı gümbürdüyle açılınca Liz heyecanla yumruğunu sıktı.Bilmişti başarmıştı,kazanmıştı...Lanet olsun O da neydi??!!!
Kocaman devasa bir ejder gözü kapının hemen ardından kendisine bakıyordu.Göz iki kapı kadardı ve göz bebeği incelmişti.Tiz çığlık yeniden koptuğunda Liz yerinden hopladı ve bu sefer yere düştü. Kapıların ardındaki kafa kalktığında boğuk ses gülerek haykırdı;
Küçük kız teşekkür ederim!Temiz kalbinle kapıları açtın!Muhahahaah!
Lanet olsun beni oyununa alet mi ettin?! diye isyan etti Liz.Ama silüetin verdiği cevap şaşırtıcıydı
Hayır küçüğüm,geri çekil ve işi bana bırak!
Liz yattığı yerden geriye sürüklernirken silüet kapıların önünde durdu ve birkaç söz mırıldandı
Esta enu,esta e'a. Kalarien de selli etna!
Yeniden bir çığlık koptu ama bu seferki ejderden gelmişti.Ejder eriyerek fokurdayan bir sıvıya dönüştüğünde silüet bir adama dönüştü.O yazıların yanındaki kraldı bu! Liz hala olanlara inanamıyordu ama kendisine uzatılan eli görünce ondan destek alıp ayağa kalktı
Sağol küçüğüm sayende...
Öff geç bunları! diye kabaca sözünü kesti adamın. Sana yardım ettim,ne alacağım?
Adam Liz'in huysuz tavrına rağmen gülümsedi ve elini cebine attı.Cebinden siyah-kırmızı bir safir uzatıp kıza verdi
Bu ejder gözüdür küçüğüm.Aklından geçen "şeyin" yerini gösterir.Ama çok uzun bakmamalısın yoksa kaçınılmaz deliliğe kurban gidersin!
Liz gözünü almadığı taşı hayran hayran izlerken kral konuşmayı sürdürdü;
Bir zamanlar ben huysuz aksi ve kibirli bir kraldım!Ama sayende--
Ehh kes be! dedi Liz taşı cebe atıp kollarını göğsüzde kavuşturmadan hemen önce.
Geç oldu nasıl çıkacağım buradan??
Kral bir kahkaha attı. Onu ben bilemem dedi şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kıza Bilsem buradan çoktan çıkmış olurdum,değil mi?Kapıları takip et küçüğüm onlar seni çıkışa götürecektir! Liz'den uzaklaşıp kahkahalar atmaya devam etti ve bedeni silikleşip yokolurken Liz ardından lanetler okudu.Aniden tüm meşaleler sönünce Liz daha da umutsuzlandı.Bu lanet şatafatlı mağarada ölüp gidecekti!ve hazine avcıları tarafından kemikleri bulunacaktı muhtemelen!
... | |
| | | James H.Strong Uçuş Profesörü&Ravenclaw B.S.
Mesaj Sayısı : 330 Kayıt tarihi : 02/09/08 Rp Partneri : xx Kısa İlişkiler Adamı olsa da Nerissa Malfoy xx Rp Yaşı : Ölüm Yiyen Gerçek İsmi : Ayyaş Tilki Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (100/100) Tarafı: Ölüm Yiyen
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Cuma 31 Ekim 2008, 19:37 | |
| Yere çöküp kapılara bakmaya başladı.Kapıları takip et demişti o kral bozması bunak...Tek seferde ayağa kalkıp silkindi.Umutsuzluğa yer vermemeliydi,çıkmak istiyorsa umudunu yitirmemeliydi. Yine de umut gerçeği reddetmektir diye mırıldandı kendi kendine.Buradan umuduyla değil yaşamak için çıkmalıydı.Ölmek istiyorsan şu duvar kenarına yat Liz.Oraya yat ve kesin ölümünü bekle! dedi hızlı ve emin adımlarla kapılara yaklaşıp.Her kapı da oraya açılıyordu,ejderin inine!Kapıdan girdiğinde ürperdiğini hissetti,ama nedeni soğuk değildi.Burası az önceki yerden de sıcaktı ve boncuk boncuk terleri alnından akarken Liz sıkıntıyla öfledi.Böyle birşeye nasıl bulaştığını bile bilmiyordu!İçerisi bordo rengindeydi,yerler de ona uyumlu siyah renginde kendini belli ediyordu.Liz onun dışında tamamiyle boş olan odaya baktı.Nedense şu ana kadar gördüğü hiçbir yerde eşya yoktu...Bakına bakına ilerlerken bir kapıya daha rasladı.Bu seferki zifiri karanlık rengindeydi ve kan kırmızısı desenlerle bezeliydi.Kapı kolu ejder başı biçiminde yapılmıştı ve lizin en az 3 katı büyüklüğündeydi!Sıcaktan kurtulmaya can atan Liz hiç düşünmeden kapı kolunu 270 derece çevirip içeri daldı.Bu sefer açılan alan ise diğer yerin aksine dondurucu soğuklukta bir buz çölüne açılıyordu.Liz yüzüne esen ayaz rüzgarıyla titredi.Daha kaç kapı var?! dedi rüzgardan güçlükle görülebilen diğer kapıyı gördüğünde.Üstüne polarını giymeyi düşündü ama onu geride bırakmıştı.Lanetler okuyup ilerlemesine engel olan rüzgara direndi.Zemindeki kar gözlerini yakıyordu,soğuk vücut ısısını da düşürürken Liz uykuya direndi.İlerledikçe kar dizlerine ulaşmıştı,güçlükle birkaç adım atıp karın içine düşüyor,ardından yeniden kalkıp yeniden düşüyordu.Yüz kaslarının uyuştuğunu ve ellerini hissedemediğini farketti.Burada harcanan her saniye onun hayatında 10ar 10ar atlanan adımlar gibiydi,fazla oyalanmak demek hayatının sonuna önceden yetişmek anlamına gelebilirdi!Elini cebine attığında ejdergözünün hala sıcak olduğunu farketti,onu eline alıp kendine yakın tuttu ve hızlandı.Neden böyle gereksiz boyut kapıları koyma gereği duymuşlar ki?! diye düündü kapıya yaklaştığında.Kapı kar altında kalmıştı,uyuşmuş ve karıncalanan ellerini kapının üstünde gezdirerek karı temizledi.Kapı gece rengindeydi ve üstüne yıldızlar çizilmişti.Liz tereddüt etti bu seferkinin ardında ne olduğunu bilmiyordu.Ama bu kapıların muhtemelen cisimlenmenin bir başka yoluydu.Sonra olanlar dank etti. Kapıları izle! Bundan önceki odada ısıdan şikayetçiydi,soğuk olsun istemişti ve soğuktu! Muhtemelen bu kapılar kafandaki yerlere açılıyordu yani okulu düşünse...Üşümesine rağmen konsantrasyonunu topladı ve hogwartsın bahçesini düşündü.Büyük,geniş,güzel...Gözlerini yumup bekledi ve hiç düşünmeden yıldız biçimli kolu çevirip kendini içeri attı.----Genç bayan bu saatte burada olmanızın yasak olduğunu bilmiyor musunuz?? dedi huysuz nöbetçi profesör.Liz ağırlaşmış göz kapaklarını araladı ve kendisiyle konuşan kadına baktı.Bir süre kadına ve çevreye nerede olduğunu anlamak için baktıktan sonra bahçede olduğunu anladı ve heyecanla ayağa fırladı.Profesörün şaşkın bakışları altında dört döndü ve sevinçle kahkaha attı;Geri döndüm!Hahah geri döndüüm!!Bunları yaparak cezadan kurtulamazsınız bayan Shadow! dedi kendisini tanımış ama yaptıklarına henüz anlam verememiş profesör hırçın ses tonuyla.Liz yeniden onu farkettiğinde kadına sarıldı ve hoplaya zıplaya koşturmaya başladı.Lisa Shadow!Geri dön!Hemen!Lisa?!Kadını umursamadan koşturmaya devam etti.Arada sırada gülüyor ve sıçrıyor ama elindeki ejdergözünü sıkı sıkı tutmayı başarıyordu... (Sığmadı flood olacak ama k.b..) | |
| | | Narcissa Naomi Malfoy Mugglesınız/Lütfen Kendinize Bir Bina Veya Meslek Seçiniz
Mesaj Sayısı : 26 Kayıt tarihi : 12/09/08 Rp Partneri : Yok :( Rp Yaşı : ÖlüM YiYeN Gerçek İsmi : İnce Zekası ve SaF GüZeLLiĞi
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi C.tesi 01 Kas. 2008, 20:00 | |
| Jessica her şeyden habersiz derin bir uykudaydı. Hogwarts’ ta geçirdiği bir yıldan sonra, açığa vuramadığı düşünceleri iyice belirginleşiyordu ve Jess’in beklemediği bir şekilde kendini gösterecekti. Şimdiki gibi olacaklardan habersiz olması her şeyden daha iyiydi.
Koyu perdelerden içeri hafif bir güneş ışığı odaya girmeye çalışıyordu. Evin her yeri, Jessica’nın odası da dahil olmak üzere genelde loş olurdu. Jessica böyle yerleri daha çok tercih etse de burada onu bir şey rahatsız ediyordu. Evden dışarı çıkabilmek için sürekli bahaneler uyduruyordu. Bu yaz da bütün akrabaları Malfoy ların evindeydiler . Hele bütün iğrenç, safkan takıntıları yok muydu? Hepsinin yüzüne baktıkça midesi bulanıyordu. Asıl burada olmasını istediği kişi yoktu : ablası. Yanında olsa belki her şey daha katlanılabilir olurdu. 17 yaşına kadar okul tatillerinde hep buraya gelmek, arkadaşları sorduğunda ‘’evim’’ demek istemiyordu. Asla evi gibi hissetmemişti burayı, ama Hogwarts ona gerçekten bir yuva olmuştu.
Jessica’nın küçük kedisi Puffy, yatağın yanındaki pespembe, yumuşacık minderin üstüne kıvrılmış mışıl mışıl uyuyordu. Yanında koca bir giysi yığını ve açılmış şeker paketleri duruyordu. Jess geldiğinden beri bavulunu açıp yerleştirme ihtiyacı hissetmemişti. Belki de her an gitmeye hazır olmak onu rahatlatıyordu. Bu yüzden bütün eşyaları bavulun içinden ve yan taraflarından fırlamıştı.
Güneş ışıkları odanın içini aydınlatmaya başlamıştı ve bir huzmesi Jess’in gözünün üstüne düştü. Gözlerini kırpıştırdı, başını yan tarafa çevirip yavaşça gözlerini açtı. Evet, işte yine buradaydı!
Kendine geldikten sonra ne kadar aç olduğunu fark etti. Herhalde bugün kahvaltıya inecekti. Puffy’ e bakmak için biraz başını eğdi. Kendi beslenme sorunları yüzünden onu da aç bırakıyordu. Elini küçük kediye doğru uzatıp, pamuk gibi bembeyaz ve yumuşacık tüylerini okşadı. Puffy de günaydın dercesine ona mırladı. Jess üstündeki örtüyü iterek ayağa kalktı, ayağını yere koyduğunda soğuk zemini tam anlamıyla hissetmişti. Küçük kediyi nazikçe kucağına aldı ve sevgiyle ona bakarak :
'' Gel bakalım Puffy, Günaydın. Artık sende düzgün bir şeyler yemek istiyorsun değil mi? ''
Dedi ve bir an kediye sonrada şekerlemelere baktı, cevabı bir mırıldama olarak gelmişti.
'' Evet, bende öyle düşünmüştüm. Hadi aşağı inelim.’’
Dedi. Uzun süre yalnız kaldığı zaman garipleşiyordu. Belki de konuşma ihtiyacı duyuyordu. Ama nedense Puffy’nin o küçük simsiyah boncuk gibi gözlerinde onu anladığına dair garip bir bakış yakaladığı anda kayboluveriyordu. Daha önceleri bunu göz yanılması olarak kabul etmişti ama şimdi ister istemez biraz şüpheci davranıyordu.
Küçük kediyi nazikçe tutarak, yerde teki ters dönmüş, artık ne işe yaradığı belli olmayan terliklerini giydi. Görüntüsü harika olmamasına rağmen rahat ediyordu. Patlamış gibi görünen bavulun üstünden atladı ve odanın kapısını anahtarla açmaya çalıştı. Kilitlemesinin nedeni huzurla uyumaktı ama tabii evdekiler isterse basit bir büyüyle kapıyı açabilirlerdi. Kolu çevirdi ve yavaş yavaş dışarı çıktı, aşağıdan güzel kokular geliyordu, ama bunun yanı sıra teyzesinin o kendini beğenmiş sesi de.
Anlaşılan ağzına bir iki lokma bir şeyler atıp, biraz da yiyecek çalarak odasına çıkacaktı. Mutfak kapısının önüne gelince eğilerek Puffy’i bıraktı. İçeri girdi ve masada oturan iki kişi olduğunu fark etti. Ama başka bir yerden konuşma sesleri geliyordu. Şimdilik aldırmayarak- nasıl olsa yapacağı daha iyi bir işi yoktu- masaya doğru gitti ve annesinin gülümsemesine karşılık verdi :
'' Günaydın ''
Dedi yapma bir tavırla. Mrs. Malfoy anlaşılan küçük kızının artık inadı bırakıp ailesiyle beraber olmaya geldiğini düşünüyordu. Ne yazık ki, öyle bir günü hayatında hiç göremeyecekti.
Solgun yüzünde mutlu bir ifade belirdi :
'' Demek bugün yanımıza geldin...''
Dedi yüzünde kötü bir anlam sezmemişti Jess. Bu yüzden ters bir şey söylememeye karar verdi. Tam ağzını açacakken, teyzesi burnu havada bir şekilde konuşmaya başladı :
''Ben sana söylememiş miydim Narcissa? Bir iki gün onu umursamayınca gelecek diye. Kendisi de anladı ne yapması gerektiğini.''
Dedi. Bu sözleri Jess’in gerçekten onların tarafını kabul ettiğini düşünüp sevinerek söylememişti. Bu sözlerin altında bir anlam gizliydi. Jess başını meydan okurcasına kaldırıp :
'' Anlamadım... Neden daha açık anlatmıyorsun? dedi tehdit edercesine. Daha açık konuşursa olanları tahmin edebiliyordu. Yüzünde bir tek teyzesinin anlayabileceği bir yandan sinsice bir yandan da alaycı bir ifadesi vardı. Aslında gayet iyi anlamıştı teyzesinin demek istediğini ama burada amacı kendisinin teyzesiyle kavga etmesi değildi. Mrs. Malfoy kardeşinin kızına kötü bir şey söylemesine dayanamazdı. Biraz çıkarcı bir davranış olsa da Jessica bunu kullanıyordu. Kadın sinirini belli etmemeye çalışıyordu ama gergin görünüyordu. Narcissa’ya kaçamak bir bakış atarak anlatmaya başladı :''Buraya geldiğinden beri iyice kafayı yemiştin. Anlamadık mı sanıyorsun? Her gün o pis bulanık arkadaşlarını düşünüyordun herhalde. Hepimize mide bulandıran şeyler gibi bakıyordun. Neymiş? Kötü olamazmış küçük hanımefendi. Bizim yaptıklarımızı yapamazmış. ''
Dedi konuştukça iyice sinirleniyordu. Yüzünde alayla karışık bir sinir vardı. Sonunda ayağa kalktı ve bağırmaya başladı. Sonra da kardeşi Narcissa’ya bakıp devam etti :
''Yalan mı söylüyorum Narcissa, bunların hepsini konuşup tartışmadık mı? Hatta bir karara bile varmıştık. Ama senin göze alamadığın…''
Dedi Narcissa’ya anlamlı bir bakış fırlatmıştı. Narcissa’da ona sanki söyleme dercesine bakıyordu. Ama Jess’in anlaması için bu kadarı yetmişti zaten.
''Evden gitmemi mi kararlaştırdınız ?''
Dedi emin olmak istiyordu.O da hafif bağırıyor sayılabilirdi. ‘’ kararlaştırdınız’’ derken vurgulamıştı ve annesinin gözünün içine bakmıştı. Demek artık Jess’in haberi olmadan toplanıp karar bile veriliyordu. İşte bunu hiç beklememişti. Mrs. Malfoy’un donuk mavi gözleri dolmuş ve ona yalvarırcasına bakıyordu :
''Gitmeni istemiyorum Jess. Gördüğün gibi böyle bir şey ortada yoktu…''
''Benden sakladın… Arkamdan neler konuştunuz, belki de beni tamamen ortadan kaldırmayı bile tartışmışsınızdır. Aslında öylesi daha iyi olurdu. En azından çevremdeki insanlara ailemle ilgili sorulara cevap vermek zorunda kalmazdım. Hadi öldürsenize beni elimde asam yok, hiçbir şeyim yok. Soyunuza yakışmıyorum öyle değil mi? Neden burada her şeyi bitirmiyorsunuz ?''
Şimdi avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Teyzesinin yüzüne baktı, alaycı bir tavrı yoktu ama şu anda zafer kazandığını hissetmiş olmalıydı. Narcissa’ya gelince ise elleri titriyordu. Gözünden ise Jess’in son sözlerinden sonra yaşlar boşalmaya başlamıştı.
Onun bu halini görünce Jess daha haykırmak istediği şeyleri söyleyemedi. Boğazında konuşmasını engelleyen bir düğüm oluşmuştu sanki. Anlayamadığı bir şekilde gözleri dolmaya başladığı anda ise kimse göremeden kapıyı çarptı ve odasına koştu. Koltuğun üstündeki fırlatılmış kıyafetleri de bavuluna tıktı, yanında olması gereken her şey bavuldaydı zaten. Zorla bavulu kapadı ve hiçbir şey düşünmeden hızla dış kapıya doğru ilerledi.
Mrs. Malfoy kapıyı hızla açtı ve Jess onun yüzünü gördü. Zangır zangır bütün vücudu titriyordu. Gözleri kızarmıştı ve Jess’e :
Lütfen… Lütfen gitme Jess. Herşeyi düzeltebiliriz… Söz veriyorum…
Ama Jess bir an daha orada durup annesine baksa, hayatını sonsuza dek etkileyecek olan şeyi yapamayacaktı. Kapıyı açtı ve dışarı çıktı hızlıca, çıkarken yüzünde sinirden çok üzüntü vardı. Bunu fark etmemiş olmalarını umuyordu. Yürüdü,yürüdü yürüdü…. Yandaki çocuk parkına baktı ve ıssız olan sokaktaki yerdeki kaldırıma oturdu. Başını dizlerinin üstüne koydu ve ağlamaya başladı. Bunu ömrü boyunca güçsüzlük olarak görmüştü ama şu an onu gören kimse yoktu, en azından olmadığını zannediyordu.
Hıçkırıyordu Jess bütün vücudu sarsılıyordu ama yaptığından pişman değildi. Beklemediği bir şekilde bacağına yumuşacık ve sıcak bir şey değdi. Dönüp baktı yanında küçük kedisi Puffy duruyordu. Gözleri onu anlarmış gibi bakıyordu ama bu sefer bakışları kaybolmamıştı… | |
| | | Angelina Marissa Black Mugglesınız/Lütfen Kendinize Bir Bina Veya Meslek Seçiniz
Mesaj Sayısı : 122 Kayıt tarihi : 12/09/08 Rp Partneri : <3 (L)~~James Eragons H. Black`~~(L) <3 Rp Yaşı : Öy Gerçek İsmi : Yuk Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (0/0) Tarafı:
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Paz 02 Kas. 2008, 19:50 | |
| Bence tüm rpglerim güzel siz hepsine bir bakın. | |
| | | Clemency Valeria Béll Mugglesınız/Lütfen Kendinize Bir Bina Veya Meslek Seçiniz
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 29/10/08 Rp Yaşı : Ölüm yiyenler Gerçek İsmi : kararlı
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Paz 02 Kas. 2008, 20:35 | |
| Tuhaf,ruya alemine benzer ama ondan cok daha canli ve urkutucu bi yerdeydi.Basi ve sonu olmyan karanlik bi dehlizde arkasina bakmadan kosuyordu.Agizini acip birilerinden yardim istemek icin bagirmaya calisiyor olmasina ragmen solmus dudaklarinin arasinda tek cikan ince bir dumandan baska bisey olmuyordu.Duymak istemedigi sesler beynini kemirip bitiriyordu adeta.Kulaklarini tikayip duymalarini engellemek istesede her seniye siddetini arttiran cigliklardan kurtulamiyordu birturlu.En kotusu de duygusal olarak hic bir tepki verememesiydi olanlara.Verdigi tum fiziksel tepkilerde O sesin sahibinin eglendirmekten baska hic bir ise yaramiyordu.Kosmaya devam etti.Nereye gittigi umrunda bile degildi.Tek istegi o anda bulundugu ortamdan bir an once uzaklasmakti.Nefesi kesilene kadar hic durmadan kostu.Zaman ve mekan kavramindan yoksun bu yerde bir zaman dilimi belirtmek imkansidi tabi ama Valeria'ya asirlar gibi gelen bir sure daha devam etti bu amacsiz kosu.Ustunde durdugu karanlik zeminden yine karanlik koparip aldi O'nu ve bu defa sonsuzluga dusmeye basladi
Güneş henüz doğmamıştı yatağından elini uzatıp perdeyi kenarından tutmayı denedi, yapamadı bir iki denemede parmakları değecek gibi olduysa da tutamıyordu. Yatağın içinde yavaşça dönerek perdeye ulaşmayı düşündü yapamıyordu, sağ elini perdeye doğru uzatabiliyor ama vücudunu çeviremiyordu, tekrar denemek istedi, ama sanki unutmuştu, vücudunu nasıl hareket ettirebileceğini, sadece sağ kolunu uzatabiliyor ya da kendisine doğru çekebiliyordu. Perde kendiliğinden aralandı, pencere tavana doğru kaymış, olmalıydı, şafak söküyordu, yatakta öylece tavana doğru baktı güneşi gördü. Gülümsedi vücudunu unutmuştu çoktan, bulutların arasından yaşlı bir kadın yüzü göründü. Kadının vücudu belirginleşmeye başlamıştı yüzü kırış kırış, ama çıplak vücudu mükemmeldi. Kadın elini uzattığında korkudan titriyordu, uyanması gerektiğini hissetti, gözlerini açmaya çalıştı ama zaten açıktılar, yardım çağırmak istedi yaşlı kadının kolları yatağa doğru uzuyordu, "beni uyandırın" dedi ama yanında kimsenin uyumadığını hatırladığında yaşlı yüzün tazecik kolu onu yataktan alıp bulutların içinde savurup tuttuğu gibi aşağı fırlattı…
Ruh bedenden ayrılırken tekrar döndü baktı geriye, soluk bir yüz kemikleşmiş bir beden. İlk buluştuklarında ne kadarda tazeydi bu beden ve saf yaşlanırken çok acı çektim ama yoğruldum sahibimle dedi ruh. Yeri geldi hadesin ceheneminde kibrit kutusundan nefes aldım yeri geldi cennet bahçelerinden güllerin kokusunu herkesten önce kokladım. Dengesi yoktu sahibimin bazen rüzgarlı gecelerde pencerenin önünde bıraktı beni bazende çöl sıcağında yünlere sardı.Yargılamıyorum. Saygıyla terk ediyorum. rp out: çok uğraştığım bi rp | |
| | | Taylor Mia Swift Mugglesınız/Lütfen Kendinize Bir Bina Veya Meslek Seçiniz
Mesaj Sayısı : 62 Kayıt tarihi : 19/10/08 Rp Yaşı : Zümrüdüanka Gerçek İsmi : Asaleti // Bilgileri Ruh Hali :
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi C.tesi 08 Kas. 2008, 22:00 | |
| Yeni Ev
Gina hafifce başını kaldırdı. İlerideki ışığa bakarak gülümsedi. O ışın onun kutarıcısı gibiydi. Saatlerdir yoğun sisli bir tünelde tek başına yürüyordu. Etrafda tek bir insan sesi yoktu. Sadece hızla damlayan sular "Şıp şıp şıp ...." diye ses çıkartarak Gin'in sinirini bozuyordu. Gin kısacık saçlarına elini götürerek onları karıştırdı. Hafifce gülümsedi ve bağdaş kurduğu ıslak yerden hızla kalkarak ışığa doğru koşmaya başladı. Islanan kotu bacaklarına yapışıyor Gin'in canını acıtıyordu. Tüneldeki sis ve küf o kadar fazlaydı ki Gin'in gözleri yaşarıyordu. Elleri tünelde önünü göremediği için duvarlara tutunurken oluşmuş yaralarla doluydu. Artık hali kalmamış ve yara bere olan vücudu yere düşmemek için kendiyle savaşıyordu. Bir süre gözleri kapalı koştu. Tünel karanlık olduğundan bu Gin'i etkilemedi. Gözlerini açtığından ışığa çok az kaldığını gördü. Biraz dhaa hızını arttırdı. Artık tünelin içinde esmeyen rüzgar Gin'in hızıyla dalgalanmış yüzüne çarpıyordu. Büyük yoğun hava Gin'in yüzüne vurdukça canını yakıyordu. Gözleri artık o kadar yaşarmıştı ki yanaklarından gözyaşları damlıyordu. Kahverengi büyük gözlerinin beyaz bölümleri kanlanmıştı. Ellerinden ufak kan damlaları akıyordu. Bacakları şişmeye başlamıştı. Bir taraftan koşuyor bir taraftan acıdan kıvranmamak için kendini sıkıyordu. Ellerini sıktı ve sonra bir kez daha hızlandı.
Sonunda dışardaydı. O lanet tünel bitmiş ve gökyüzünün parlaklığına kavuşmuştu. Gözlerini bir an ışığın etkisiyle açamadı. Gözlerinde ki acı büyüdü ve büyük bir ağrıya dönüştü. Gin yere yıkıldı. Büyük bir yola çıktığının ya da insanların etrafında gezdiğini farketmedi. Acıdan kavrulmul gözlerini kapattı ve yere yıkıldı.
-------------------------------
Gözlerini hafifce araladı. Rahat bir yatakta yatıyordu. Yastıkta hafifce kıpırdandı. Sonra ellerini kaldırdı. Elleri beyaz pamuksu bir kumaşla sarılmıştı. Kafasını tepeye kaldırdığında yatağın başında eski yıpranmış bir komidin durduğunu gördü. Komidinin üstünde hiç bir şey yoktu. Gin nerede olduğunu bilmiyordu. Hafifce doğruldu. İlerideki kapıyı gördü. Kapı hafifce aralık bırakılmıştı. Odayı gözleriyle gezdi. Oda tıpkı komidinin olduğu gibi eski eşyalarla donatılmıştı. Yarısı kırılmış yarısı çatlamıştı. Sağlam olan bir tek yattığı yatak var gibi gözüküyordu.
Kapı gıcırdıyarak açıldı. İçeriye garip kıyafetli kızıl saçlı bir kadın girdi. Gin gözlerini hemen ona çevirdi. Kadın;
"Demek uyandın küçüğüm. Kim olduğunu ve ya nereden geldiğini biliyor musun?" diye sordu. Sesi son derece sevgi dolu çıkıyordu. Yüzünde büyük bir nur vardı. Elleri Gin'in başına değer deymez Gin kendini mükemmel hissetti. Ellerinin soğuk olamsına karşın sevgiyle ısınmış bir sıcaklığı vardı. Yumuşacık bir teni ve lavanta kokusu hissediliyordu. Gin yoğun lavanta kokusunun burun deliklerinde yavaşça süzüldüğünü hissetti. Aklına birden o yoğun küf kokusu geldi. Yüzünü hafifce büzdü. Görüntüsü ve yapısı yaşıtlarına göre çok küçüktü. Yedi yaşıdna olmasına karşınd aha beş yaşında gibi boyu vardı. Bu yüzden yatağın saece yarısını kaplıyordu Kadın yatapın ayak ucuna oturdu ve;
"Sanırım hiç bir eşy hatırlamıyorsun. Burası Miss.Rosabellanın Evsizler Yurdu. Burada istediğin kadar kalabilirsin. Burada çok seviceğin arkadaşların olacak. Merak etme yakın zamanda buraya alışırsın. Belki bir yakının seni bulabilir bile." dedi ve şevkatle gülümsedi. Gin yatakta doğrularak;
"Buraya nasıl geldim?" siye sordu. Yüzünde meraklı bir hal avrdı. Hiç bir şey hatırlamıyordu. Kim olduğunu dahi bilmiyodu. Böyle bir şey nasıl mümkündü. Zihnini kurcalamaya başladı. Büyük bir tünel hatırlıyordu. Tünelde yalnız ev tek başına koşuyordu. Birden karşısına bir şey çıkıyor ve ona çarpıyordu. Bir kol Gin'e dolanıyor ve onu sıkıca tutuyordu. Kolun tam atar damarının üstünde büyük bir kurukafa vardı. Kurukafanın ağzından yılan şeklinde bir dil çıkıyor ve bu dil hareket ediyordu. Sonra büyük bir çığlık duyuluyordu. Gin en son bunu hatırlıyordu. Tek hatırladığı o büyük kadın çığlığı ve onu tutan dövmeli bir kol. Ama bunu karşısında ki bayana anlatmaya çekiniyordu. Birşey anlatmamak en mantıklısı olacaktı. Kadın onu anlamayabilir ve hatta korkabilirdi. Çünkü Gin çok korkuyordu. Omzuna birini dokunduğunu hissetti ve yerinden sıçradı. Hafifce ona dokunan kişiye baktı. Bu bir başka kadındı. Ama bu kadının gözleri hiç şevkatla bakmıyordu. Saçları siyahtı ve tepeden büyük bir topuzla toplanmıştı. Gözleri saçları kadar siyah ve sevgiden yoksundu. Gin bu kadından hiç haz etmemişti. Kadın Gin'i süzdü ve;
"Bir tane daha. Kim olduğu belli değil. Adı bile yok." diye söylendi. Gin'in kısa dağınık saçlarını akrıştırarak "İyi bir banyoya ihtiyacı var. Adı Gina olsun. Onu ben nüfusuma geçircem. Hiç bir ailenin alıcağını sanmıyorum. Bunun gibi..." dedi ve sustu. Kızıl sçalı kadın hemen yataktan Gin'i kaldırarak odadan çıkarttı. Kadından olabildiğince uzaklaştıktan sorna onu rahatlatmak için;
"Merak etme bir şey yok. Onun böyle durduğuna bakma çok sevgi doludur. Buranın sahibesi Miss. Rosabella. Artık sende bir Rosabella olucaksın. Bence sevinmelisin." bu arada küvete su dolduruyordu. Su biraz dolduktan sonra "Hadi bakalım seni yıkıyalım." dedi. Gin hemen kızıl saçlı kadının elinden kurtuldu ve geri geldikleri yöne koşmaya başladı. Kadın Gin'i kovalıyordu. Gin büyük koridorlardan ve koca salonlardan geçiyordu. Sonunda durdu. Çünkü akrşısına gene o siyah saçlı Miss. Rosabella çıkmıştı. Sinirle;
"Yaramaz!" diye haykırdı. Gin'i kolundan yakaladı ve sürükliyerek koridorladan geçirdi. Kızıl saçlı kadın onalrın arkalarından koşarak;
"Lütfen Miss. Rosabella. O hiç bir eşy yapmadı. Bütün suç benim. Yapmayın." dedi. Ama Miss.Rosabella onu dinlemeyerek Gİn'i bir odaya fırlattı. Oda tıpkı tünel kadar karnalıktı. Gİn korkuyla geri çekildi. Siyah saçlı kadın;
"Burada kalacak. Buradan çıkmayacak yarın sabaha kadar çıkmayacak. Bene kendimi tekrarlatma Betty." diye bağırdı arkasından yalvaran kadına. Kadın artık yalvarmıyordu. Aksine susumuş ve başını eğmişti. Göz ucuyla Gin'in korkmuş ağlayan bedenine baktı. Gin titriyor ve ağlamaktan helak oluyordu. Ama Miss. Rosabella bunu anlamıyordu. Kapıyı Gİn'in arkasından hızla kapattı ve Gin'in dışarıyla olan bütün bağlarını kesti. Gin gene karanlıktaydı. Ömrü bu büyük karanlıklarda hapsıolmakla geçecekti. Ama buna alımalıydı. Çünkü artık Miss. Rosabella Evsizler Yurdu onun yeni evi olacaktı. Daha doğrusu ev dediği ama asla kendini evde gibi hissetmedi bir yer.
-----------------
"Unutma biz her zaman seninleyiz yavrum."
Yalanda olsa bazı sözcükler insanı rahatlatır. Ona güven duygusu vermesede güvenmeyi öğretir. Ama bilir insan hiç bir zaman denilen olmayacağını bilir. Tıpkı şimdi ki gibi. Kimse onun yanında olmayacağı ve daha öncede olmadığı gibi. Bilsede susması gereken bir dünyaya boyun eğerek yaşamak gibi kimse onunla değildi. Boynu bükük bir şekilde sevmediği halde başını soktuğu yerdende ayrılıyordu. Bir daha oraya dönemeyeceğini ve oradakileri bir daha asla göremiyeceğini biliyordu. Bu aslında ona çok dokunmuyordu. Oradaki kimse onu sevmiyor, onunla iyi geçinmeyi bırak onu durmadan ordan oraya savuruyor ve alay ediyorlardı. Orada sığındığı tek kişi vardı. Matthew! Belkide Gin'in ilk ve son gerçek aşkı. Asla unutmayacağı büğülü prensi. Onsuz olması imkansızdı. Ama onu bir daha görmek... Asıl imkansız olan oydu belkide. Asla görüşemezlerdi. Oradan uzaklara gidiyordu. Bir daha buraya adım atmamacasına. Muzurlukları ve haylazlığı yetmişti. Bakıcı kadınlara onları dövüyor diye bağırması. Herkesi şikayet etmesi yetmişti. Çünkü Miss. Rosabella Evsizler Yurdunda özgürlük yoktu. Orada hep dayan, ceza ve kurallar vardı. Oysa Gin asla kurallara bapğlı kalamazdı. Onun kendi kuralları vardı. Ama onu anlamıyorlardı. Bu yüzden şu anda bir muggle otomobilin arkasında bir daha görmeyeceği aşkına el sallayarak uzaklaşıyordu. Onu uğurlayan tek kişiydi Matthew. Miss. Rosabella diğer Yurd müdünün gözüne sokarak bir kere "Unutma biz her zaman seninleyiz yavrum." demiş ve bir daha odasından çıkma lütfu bile gösterememişti. Gin yuvasını bir kez daha kaybetmiş ve arkada üzgün tek kişi bırakarak büyük bir yolculuğa daha başlamıştı. Otomobilin arkasından bakmayı kesip önüne döndüğünde önde oturan adamın pis kahve rengi gür bıyıkları Gin'in gözüne girdi. Gin kendini panikle geri çekti ve adam yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirerek;
"Merak etme burayı daha çok seveceksin." dedi. Ama Gin onu dinlemiyor ve adamın o yağlı pis tombul suratına bakmaya bile tenezzül etmiyordu. Bir süre sessiz Matt'le görüşme yolları aradı. Ama bunun imkansız olduğunu anlayınca adama bakıp hemen "Asıl siz merak etmeyin Bay..." bir süre durakladı. Adamın adının hiç telaffuz edilemdiğini farketti. Adamda bunu farketmiş olacaktı ki hemen "Marshell" diye tamamladı. Gin hafifce kafa sallayarak "Bay Marshell merak etmeyin orada çok aklmicam. Biliyorsunuz ki tatil sonunda bir okul beni yatılı almak istedi. Bu yüzden buradan uzaklarda olacağım. Siz ve Yurdunuza hiç bir dert olmayacağıma eminim." dedi ve kendine yapmacık bir gülümseme yerleştirdi. Adam artık bu sözlerden sorna kızarmaya başladı. Bıyığımı yoksa yüzümü seğiriyordu belli değildi ama bıyığı adamın yüzünde zıplayıp duruyordu. Gin hafifce gülmeye başladı. Adam bıyığının bu haliyle çok komik duruyordu. Gülmesini tutamadığı için ağzını eliyle kapamak zorunda kalmıştı. Ellerini ağzına bastırarak arka koltuğa yayıldı. Eline yastıklardan birini aldı ve yastığı ağzına bastırarak kendini tutmaya çalıştı. Ama pek başarılı olammaıştıki adam gene o yağlı suratını arkaya uzatıp "Neden gülüyor sunuz?" diye sordu. Gin hemen kendini topladı ve yerinde dopğrularak "Fıkra" diye geçiştirip attı. Adam kafasını sallayıp önüne döndü.
Yolculuğun sonlarına gelmişlerdi artık. Gin arka koltukta uyuyordu. Ön koltukta ki müdür ve arabayı kullanan kişi gözlerini kırpmadan muggle konularından bahsediyorlardı. Müdür sonunda bir muggle gazetesi eline aldı ve okumaya başladı. Tam sayfayı çeviriyordu ki araba hızlı bir frenle durdu. Gin arka koltuktan hafifce kayarak düştü. Gözlerini araladı. Müdürün gazeteyi parçalamış bir şekilde etrafa korkuyla bakındığını gördü. Pencereden dışarıya baktı. Dışarısı çok karanlıktı. Hiç bir şey görünmüyordu. Bir tıkırtı duyuldu. Gin iyice koltuğa sündü. Tıkırtı hiç olamdığı kadar artıyordu. Çalılardan geldiğini düşünmüyordu. Çünkü çalılardan böyle bir ses gelmesi imkansızdı. Bu ağır ağır yürüyen bir ayak sesiydi. Gittikçe arabaya yaklaşıyordu. Pnecereden dışarı baktı. Kukuletalı bir adam arabaya yaklaşıyordu. Kafasını arabanın içine çevirmemişti. Ama müdürün "Her yerdeler!" diye bağırışı duyulunca ister sitemez ona baktı. Kukuletalı adamlardan biri elinde bir çubukla kolunu kaldırdı. Kukuletalı pelerinimsi kıyafetinin kolları sıyrıldı. Gin korkuyla yerinden sıçradı. Kukuletalının kolunda bir kurukafa vardı. Kuru kafanın ağzından yılanımsı bir dil çıkıyordu. Gin hayatında hafızasını kaybetmeden önce kim olduğuyla ilgili bir tek bunu hatırlıyordu. Şimdi onlar Gin'i almaya gelmiş olmalıydılar. Ama neden buraya böyle gelip ona bir çubuk doğrultsunlardı ki? Çok garip bir durum vardı. Ama bunalrı düşünmek istemiyordu. Birden büyük bir ışık çaktı ve geceyi aydınlattı. Kukuletalı adamlardan biri elindeki çubuğu ışığın geldiği, yöne çevirdi. Gin'in anlamadığı dilde bir şeyler söyledi ve onun çubuğundanda büyük bir ışık çıktı. Diğer kukuletalılarda aynı şekilde bir şeyler söyledi. Birden gökyüzü koca bir ışık huzmesiyle aydınlandı. Gin gözlerini ışıktan korumaya çalıştı. Bu yüzden gözlerini kapattı ama açtığında hiç kimse yoktu. Gin müdüre baktı. Oda korkuyla ileri bakıyordu. Ama onun baktığı eyrdede hiç bir şey yoktu. Müdür eliyle yanındakine vurdu ve ilerle der gibi bir işaret yaptı. Gin ne olduğunu bilemedi. Ama o günden sorna kim olduğunu ve bu kukuletalı adamların enden onunla uğraştığını merak etti.
| |
| | | Elisabeth Rose Weasley Admin-Muggle Araştırmaları Prof.
Mesaj Sayısı : 534 Kayıt tarihi : 09/07/08 Rp Partneri : Brian Justin Black (UfakLık'mMm) Rp Yaşı : 27 Gerçek İsmi : Şeyma Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (100/100) Tarafı: Yoldaşlık
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Cuma 30 Ocak 2009, 01:08 | |
| Kurgu ekibini seçtim ama sadece 2 kişi diğer adminler bana niye sormadın diyebilirler ama sizin de seçtiğim kişileri seçeceğinize eminim.Üzgünüm ama bir yerden başlayıp sitenin eskisi gibi canlanmasını sağlamak zorunda hissettim kendimi onun için Daniel Jacob Black ve James H.Strong seçtim | |
| | | Brian Justin Black Admin - Okul Müdürü
Mesaj Sayısı : 405 Kayıt tarihi : 07/07/08 Rp Partneri : Elisabeth Rose Weasley. {Pişt çaktırmayın ben az çapkınım xD} {Şeyma onu adam eder merak etmeyin. xD}[Sen herşeye karışma bi xD] Rp Yaşı : 27 Gerçek İsmi : Ferdi. Ruh Hali :
Bilgilerim Rp Puanı: (100/100) Tarafı: Yoldaşlık
| Konu: Geri: Kurgu Ekibi Paz 12 Nis. 2009, 21:41 | |
| Kurgu Ekibi kurgu ihtiyaçımız için lütfen bir kurgu oluşturunuz. | |
| | | | Kurgu Ekibi | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|